Medya : Asra Yargı
***
"Size soru sorulmasından hoşlanmıyorsunuz galiba?" diyerek yemeğimde olan bakışlarımı ona yönelttim. Hafifçe boğazını temizleyerek konuştu. "Çok fazla konuşmayı sevmem."
Abimin dediğine göre, yurtiçi ve yurtdışında önemli bir tekstil firmasının sahibiydi. Nasıl olur da tanımazdım bu adamı. "Sizin hakkınızda pek bir şey bilmediğim için sorular sorma taraftarıyım. Hem bunu bir tanışma yemeği olarak kabul edebiliriz, istisnai bir ayrıcalık görebilir miyim?" diyerek şirince olduğunu düşündüğüm bir tebessüm yerleştirdim yüzüme.
Sert yüzünde hafif bir yumuşama olduğunu hissettim. Kafasını manzaraya çevirip ağzının içinde bir şeyler geveledi. Ne cevap verebilir diye düşünürken bana döndü ve elini sorabilirsin anlamında bana doğru salladı.
Yeni bir konuşmaya giremeden yanımdaki sandalye çekildi ve abim oturdu. "Kusura bakmayın, açmam gerekiyordu. Sinem aradı." Son cümlesini bana doğru yönelerek söylemişti. Sinem'den nefret ederdim. "Sinem'ciğimin (!) söylediği önemli konu ne olabilir acaba? Yoksa prenses partilerinden boşluk mu bulmuş?"
Yalancı bir şaşkınlıkla gözlerimi büyütüp şaşırmış gibi elimle ağzımı kapattım. "Asra! Biliyorsun nişanlanacağız. Saygı duymanı istiyorum." Yüzümü buruşturarak önüme döndüm. "Tabi ki saygı duyuyorum. Ben yoldan geçen birisine bile saygı duyarım Tunç. Bunu bilmez misin?"
Söyleyecek bir şey bulamadığı için konuyu hemen kapatmaya çalıştı. "Bu konu burada konuşulacak bir şey değil." Kesin öyledir manasında kafamı sallayıp gözlerimi devirdim ve solumda kalan manzaradan dışarıyı izlemeye başladım.
Bundan sonrası genellikle sessizlikle geçmişti. Yani benim çenemin durduğu kadarıyla. Arman'ın gösterdiği reveransla ona sorular soruyordum ve o da kısa kısa cevaplarla karşılık veriyordu. Otuz yaşındaydı, varis olarak babasının yerini almıştı. Aslında bir muhabbet içine girdiğin zaman hiçte soğuk bir insan olmuyordu, sadece biraz sert bir yapısı vardı. Kendi hayatıyla ilgili pek fazla soru sormamıştım, hem o kısım beni ilgilendiren yer değildi. Daha çok abiminde konuşmalara katılmasıyla ortaklık ve şirketler hakkında konuşmuştuk.
Arman'ın dediği gibi bir buçuk saatlik bir dilimden sonra işleri olduğunu söyleyerek yanımızdan ayrılmıştı. Ben de hemen Arman'ın arkasından abime döndüm. "Bade mesaj atmıştı, iki dakika dışarıda konuşup geliyorum." Tunç fazla düşünmeden onaylayınca hemen telefonumu alıp az ileride duran kominin yanına gittim. "Benim paket olacak siparişim vardı, halloldu mu acaba?" Çocuk masanın üzerindeki dijital ekrana dönerek bir şeyler yaptı.
"Masa 7 idi değil mi efendim?" Yüzüme baktığı için kısaca başımı salladım onay amaçlı. "Şimdi getiriyorum, lütfen bekleyin." diyerek cevap vermeden arka tarafa doğru ilerledi.
Kısa bir süre içinde geri döndüğünde kese kağıdına konulmuş yemeği bana doğru uzattı gülümseyerek. Aynı şekilde karşılık verdim. "Teşekkür ederim, tatlım." Onlarda çok yoruluyordu, bütün gün ayakta koşuşturup bir sürü insanla muhatap oluyorlardı. Çok az bir gülümseme bile o gün ki enerjilerini değiştiriyordu, buna emindim.
Restorantın kapısından çıkıp karşı caddeye geçtim ve ilgimi çeken yere doğru ilerlemeye başladım. Adımlarım sıktı çünkü burası işlek bir yerdi, birisinin görmesini istemiyordum.
Bir anne ve yanında 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu. Yolun kenarında, evsizlerdi. Çocuğun yarım saattir olduğu yerde kıvrandığına şahit olmuştum, maalesef büyük ihtimalle açlıktandı. Bu durumda o kadar çok insan vardı ki birine ulaşsam onuna ulaşamıyordum.
Yanlarına gelince yavaş adımlarla durdum ve eteğime dikkat ederek yanlarına çöktüm. "Şey bunlar sizin için." Neden utandığımı bilmiyordum, galiba onların yanında böyle şaşaalı kaldığım içindi.
Kadın minnetle yüzüme bakıp onlara doğru uzattığım paketi aldı ve anında içini açıp ne olduğuna bakmadan kızına uzattı. Kendisi umrunda bile değildi, keşke benim ailemde böyle olsalardı.
Küçük kıza bakarak kocaman gülümsedim. Elimdeki telefonun arkasından bir yüzlük banknot ve kartvizit çıkarıp uzattım. "Buradaki adreste sizler için bir yuvam var, lütfen oraya gidin. Sağlığınıza bakılıp güzelce ihtiyaçlarınız karşılanacak."
Kadın hemen dolan gözlerle elime kapandı, afalladım. Hemen kendimi geri çektim. Bizlere muhtaç olduğu için çok utanıyordum. Elimi yavaşça yanağına uzatıp okşadım. "Allah razı olsun, kızım. Ne muradın ne duan varsa kabul olsun inşallah."
Amin.
Tekrar gülümseyip olduğum yerden kalkmadan önce kızın kafasına ufak bir öpücük kondurup ayaklandım. Arkamı döndüğüm an elimi ağzıma kapattım, gözlerim çoktan damlalarını akıtmaya başlamıştı.
Birkaç adım attıktan sonra olduğum yerde kalakaldım, onunla göz göze geldim. Kendimi sıkıyordum fakat daha fazla tutamayacaktım kendimi. Omuzlarım büyük bir yenilgiyle düştüğü an hıçkırıklarım ardarda sıralanmaya başlamıştı bile.
Gözyaşlarımın arasında zar zor arabadan inip yanıma geldiğini görmüştüm ve kısa bir an sonra kollarımdan tutup beni bedenine yasladı. O an farkettim ki bu yükü paylaşmalıydım ve bu kişi Arman'dı. "Ağlama." Bu daha da şiddetlendirdi gözyaşlarımı.
Dayanamıyordum, dayanamayacaktım. Ben böyle refah içinde yaşarken onların sokakta sabahladığına dayanamıyordum. Elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyordum ama yetersizdi işte ve şimdide çocuk gibi Arman'ın kollarında ağlıyordum. "Haketmiyorlar." Bir şey söylemedi, söylenecek söz yoktu zaten.
Birkaç dakikadan sonra yavaşça hareket ettirdi beni, büyük ihtimalle arabasına götürüyordu. Tahminim gibi kısa sürede ulaşmış ve benim için kapısını açmıştı. Yürümeye mecalim yoktu, bu yüzden arabaya yerleştim oda hızlıca benim ardımdan bindi.
Ben hala ellerim yüzümde ağlarken bileklerimden tutup kollarımı aşağı çekiştirdi ve parmaklarının uçlarıyla çenemden tutup gözlerini gözlerime sabitledi. Çenem parmaklarının arasında titriyordu. Yavaşça tuttuğu yeri okşadı. Ne ara bu kadar yakın hir mesafeye gelmiştik bilmiyordum ama buna kafa yoracak bir durumda değildim.
"Senin mükemmel bir kalbin ve inanılmaz bir sevgin var," Derin bir nefes aldı ve sözlerine devam etti. "Ne yaptığına tanık oldum, fazlası elinden gelmez." Sözlerinin yatıştırıcı etkisiyle burnumu çekip olduğum yerde mayıştım. "Ama ben çok üzülüyorum böyle görünce, dayanamıyorum." diyerek çocuk gibi mızmızlandım. Bu anne babasızlığımın eseriydi. Keşke şımarıklığımı onlarada gösterebilseydim.
Arman'da bu halime yarım bir gülüş sundu. "Herkes bir şeylerle imtihan edilir ve sen onların karşısına çıkan en güzel şeylerden birisin." Bu söyledikleri beni utandırdı ve yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. Gözyaşlarımın ne zaman durulduğundan haberim dahi yoktu.
Hafifçe oturduğum yerde dikleşmiştim, kendimi toparlamak amaçlı ellerimi göz altlarıma doğru götürüp sildim. Parmak uçlarıma bulaşan rimel ile beni izleyen Arman'a döndüm.
"Çok kötü gözüküyorum değil mi?" diyerek hafif tebessümle ona baktım. Bu onun dişlerini gösterek gülümsemesine sebep olmuştu. Bu iyi gelmişti.