Âni şokla ayağa kalkıp içeriye baktım.
O ses de neydi?!!!Korku, endişe, üzüntü, pişmanlık, tehlike.. yaşadığım duygu patlamasının birer soyut karakterleriydi.
Korkuyordum. Hayatımda ufak da olsa birşeyler yoluna girmişken, herşeyin tekrar mahvolucağından korkuyordum.
Endişeleniyordum. Düğümlenmiş gibi olan dilimden, boğazımdan tiz bir çığlık dökmeyi bekliyordum.
Üzülüyordum. Hiç bıkmadan kendime defalarca sorduğum sorunun cevabını bulamıyordum. Neden ben?
Pişmandım. Hayatımı bu duruma getiren ve benimle oynayan insanları tanıdığım için, onlara güvendiğim için pişmandım.
Tehlikedeydim. Belki de şu özgürlük dediğim yıldızların altında şuan hayatımın son dakikalarını yaşıyordum.
Alnımda biriken boncuk boncuk terleri hissediyordum. Yavaşca gözlerimi kapattım. Tüm bu yaşadıklarımın bir kabus olmasını ve birazdan annemin çığlıklarıyla uyanmayı bekledim.
Bir,iki,üç.
Titrek göz kapaklarımı kaldırdım. Hayır. Kabus değildi. Annem yoktu. Beni rahatsız eden alarmım yoktu. Babam yoktu. Berke yoktu. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Beni koruyacak kimse yoktu. Kollarının arasına alacak biri yoktu. Başımı kucağına koyup uyumamı bekliyecek bir annem yoktu. Sürekli kavga ettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi gülebileceğim bir kardeşim yoktu. Kucağına atlayıp güven kokusunu alabileceğim bir babam yoktu. Titrekçe bir nefes aldım.
Ailem yoktu.
Yanağımdan süzülen gözyaşlarım rotasını kaybetmiş gibiydi.
Yavaşça elimi kaldırıp kalbimin üstüne koydum. "Onlar bir yere gitmediler. Burdalar, seni aptal." Ve daima da burda kalmaya devam edeceklerdi. Yanımda olmasalar bile benimleydiler.
Kendimden habersiz attığım adımlarıma tereddütle baktım. Gecenin bu saatinde evimde kırılan bir eşya sesinin sahibi hırsızdan başkası olamazdı. İçeri girdiğim takdirde tartışmasız bir şekilde bana zarar verecekti.
Fakat bunları kendime yediremeyip yarı açık olan cam kapıyı hareket ettirmemeye özen göstererek sessizce içeri adımlarımı attım. Ben güçlü bir kızım!
Zifiri karanlık olmasa da, etraf karanlıktı. Gözyaşlarım durmuştu. Karanlıkta zar zor seçebildiğim plazma TV nin yanındaki büyük boy vazodan süs çiçeklerini sessizce çıkarıp koltuğun üzerine koydum. Ardından vazoyu elime aldım. Fakat vazoyu alırken çıkardığım tok ses planlarım arasında değildi. Yukarı kattan gelen kapı örtülme sesi ve merdivenden gelen ayak sesleri..
Saniyeler sonra merdivenin bir basamak üstünde duran gölge. Beni görmüştü. Ölüm sessizliğini andıran salonda, sadece kendi titrek nefesimi duyabiliyordum. Bahçe kapısından vuran ay ışığı bacaklarına geliyordu. Siyah bot ve pantolon.
O bir hırsız. Siyahtan başka ne giyebilirdi ki? Dakikalarca durdu. Sadece bekledi. Peki, neyi? Beni nasıl öldüreceğini mi düşünüyordu? Bu düşünce kulaklarımın uğuldamasına sebep oldu.
Ölürsem..ailemden başka kim ağlardı arkamdan? Ağladığımı yanağımdaki ıslak sıcaklıktan anladım. Hayatıma son verecek kişi şuan karşımdaydı. Ağlamaktan başka ne yapabilirdim?
Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları kovaladı. Fakat hâla hareket etmiyordu. Bu çok ürkütücüydü. Yüzünü dahi göremediğim, siyahlara bürünmüş bir hırsız, bütün vücudumu esir alan ay ışığı sayesinde beni izliyordu.