Sabah, karanlıkken uyanmıştık. Yemek yedikten sonra bizi bir odaya gönderdiler. İçeriye girdiğimizde Brenda bizi güler yüzüyle karşılardı "size en iyi silahları veriyorum. Ayrıca şu korumalık şeyleri de takın. Bunlar da elimde kalan son asker kıyafetlerim." Dedi. Newt hızla "burada mı giyineceğiz?" Dedi. Brenda "ne o? Utanıyor musun?" Dedi gülerek. "Arkamızı döneriz merak etme." Dedim. Onlara alışmıştım, bana yada herhangi birine bir şey yapmayacaklarını biliyordum.
"Alıcağınız şeyleri söylüyorum: yemek, bu çok önemli yemek kesinlikle alın! Temiz su. Bu da ikinci önemli olan. Daha sonra mermi, silah, halat, kıyafet falan. Ne bulduysanız toplayın." Dedi Brenda. Thomas "peki bunları biz mi taşıyacağız?" Dedi. " hayır hayır. Yanınıza 3 adam gönderdim onlar taşıyacak." Dedi gülerek.
Zaman dışarı çıkma zamanıydı. Silahı iyice kavradım. Kapılar yavaşça açıldı. Daha gökyüzü aydınlanmamıştı. Her yer karanlıktı. "Çok karanlık!" Dedi Winston.
Biraz uzaklaşmıştık yaşadığımız yerden. "Bakın şurada bir dükkan var oraya girelim!" Dedim heyecanla. Temkinli ve sessiz adımlarla koşuyorduk. Şu ana kadar zombi çıkmamıştı karşımıza.
İçeri girip büyük torbaya ne bulduysak koyuyorduk. Zombi gelirse diye kapıda Thomas duruyordu. Burayı sömürmüştük. Hiçbir şey kalmamıştı! "Tamam, buradan çıkıyoruz!" Dedim sessizce. Hızlı adımlarla dışarı çıkarken çığlık sesleri duyuldu. Zombiler! Neredeydiler?! Hemen silahlarımızı siper aldık. Ve saklandık. Çığlık seslerine adım sesleri de eklenmişti. Çöplerin arasına saklanmıştık. En önde ben yanımda da Minho vardı. Olanları izliyorduk. Zombiler iki adamın peşinden koşuyordu. Nereden baksan 50 zombi vardı burada! Daha fazla enerjisi kalmayan kel adam kendini yere bırakmasıyla zombiler üstüne çullandı. Onu parçalara ayırıyor, iç organlarını zevkle yiyorlardı. İğrenç bir görüntü!
Aradan yaklaşık 20 dakika geçmişti. Biz de biraz soluklanmıştık. Çöp kokusundan midemiz bulanmıştı. "Hadi gidelim artık" dedim sessizce. En küçük seste bizi bulabilirlerdi.
Hızlı adımlarla koşarken Winston bir şeye takılmıştı. Ne olduğunu göremiyordum fakat her neye takıldıysa acayip ses çıkarmıştı. Bu da ilerideki zombilerin ilgisini çekmiş, hızla üzerimize doğru geliyorlardı. Torbayı taşıyan adamları arkamıza aldık ve ateş etmeye başladık. Ne kadar öldürsek de sese daha çok zombi geliyordu. "Mermiler bitiyor!" Dedi Minho. Şimdi bitmiştik. " arkamıza bakmadan kaçacağız!" Dedim bağırarak. Arkadaki torbayı taşıyan adam "ya torbalar-" "bırak torbayı! Hayatından daha mı önemli! Su ve yemekleri topla çantana koy! Koruyoruz sizi hadi!" Dedim. Mermilerim bitmek üzereydi. "Çantalar hazır!" Dedi torbayı taşıyan kişi. "Koşun!" Dedim tüm gücümle.
Sadece koşuyorduk. Zombilerin çoğu gitmiş azı kalmıştı. Eve doğru geldiğimizde, evin üstüne ışık tutulmuştu. Nereden geliyor bu ışık?! Gökyüzüne baktım. Helikopterden daha büyük, uçaktan daha küçük, değişik bir hava aracı insanlara ateş ediyordu. Megafon sesi duyuldu "isyandakileri verirseniz, kurtulursunuz!" Biz mi? Neden ki! Ne yapmıştık biz? Hayır o uçağa binmeyecektik, orada neler olduğunu gördüm! Aynı hataya bir kere daha düşmem. Buradan kaçıcaktık! Her zamanki gibi...
Koşarak içeri girdik. İçeride siyahi bir adam bizi karşıladı. "Siz isyandan mı-" sözünü kesip "evet! Hemen gitmeliyiz buradan! Brenda nerede?!" Dedim sertçe. "Kapıda sizi bekliyor, hadi gidelim!" Dedi.
Dışarı çıktığımızda etraf tam bir karmaşaya dönüşmüştü. Yukarıdan gelen mermilerden kaçan insanlar artı olarak da zombilerden kaçıyordu. Brenda "gelmişsiniz!" Dedi gülerek "ben Jorge buranın kurucusuyumdur. Gerçi artık burası çöp oldu. Neyse hadi gidelim!" Dedi sert sesiyle.