2: "sadece, uzak dur..."

343 32 16
                                    

İlk bölüm olduğundan bir önceki bölüm kullandığım yazım tarzını bir daha kullanmayacağım. Garipsemeyin yani. Eee, ne duruyorsunuz? Başlayın hadi!!! İyi okumalar...

~

"Eren, teşekkür ederim... Minnettarım..."

"Önemli değil, hem bekle biraz daha... Jean gelmedi ki?"

"Yoo, geldim işte!"

Genç adam arkasında duyduğu ses ile gülümsemesine engel olamamıştı. Mikasa ile Jean sevgiliydiler ve buradan çok uzak bir üniversitede okuduklarından yatılı kalıyorlardı. Jean'i severdi, esprili bir oğlandı, düşünceliydi, üstelik aşık olduğunda bambaşka biri olup çıkıyordu...

"Ah, geldin demek!"

Mikasa, Eren'e küçük bir sarılma daha verip yan daireye ilerledi.

"Abime de veda edip geliyorum!"

Eren, Jean'i söyle bir süzdü.

"İyi gördüm seni?"

"Hmm, aynısını senin için söyleyemeyeceğim."

Eren gülümsedi. Jean, saçlarını değiştirmişti... Bundan dolayı da iyi görünüyordu hem kendisinin asla tadamayacağını düşündüğü bir mutluluk hali vardı.

"Git birini sev. Şu yaşlarına yazık ediyorsun..."

"Çok konuşma at surat..."

"Hey, bunu aştığımızı sanıyordum..."

Jean sahte bir sinirle sordu. Uzun zamandır arkadaşlardı sonuçta... Birbirlerini tanıyorlardı ve zaaflardından da haberdarlardı.

"Oi, dikkat et kendine! Hafta sonu yine buradasın unutma!"

"Görüşürüz abi!"

Jean, Mikasa'yı arabaya bindirdiğinde ve çoktan gözden kaybolduklarında dahi gittikleri yöne bakıyordu Eren... Bugün üzerinde değişik bir dalgınlık vardı ve sebebini de anlayabilmiş değildi. Başını kaldırdığında hemen yan dairesinde oturan adamın da aynı hareketi yaptığını gördü. O da mı dalgındı ki?

"Levi-san, biraz konuşalım mı?"

Levi yoldaki gözlerini Eren'e çevirdi. Bir süre karşısında pijamaları ile dikilen uzun saçlı çocukta gezdirdi gözlerini...

"Ne oldu?"

"Burada söylememi isterseniz söylerim ama doğru mekanın bura olduğunu sanmıyorum."

Adam, genç oğlanı bir süre daha ayakta süzdü. Kendisine söyleyeceği şeyin ne olduğunu düşünüyordu. Sonra kapısının hafifçe yanına geçti ve Eren'in tertemiz eve girmesine izin verdi.

"Oturabilirsin, dikilip durma..."

Levi da kendine ve ona bir çay getirip karşısındaki koltuğa geçti.

"Levi-san, söyleyeceğim şeyden hoşnut olmayacağınızı biliyorum. Mikasa, sağlığınız hakkında biraz endişeli. Bu yüzden yaşadığınız problemden bahsetti bana. Yine tekrar etmeye başlamış. Bu yüzden siz itiraz etseniz de rahatsız edici bir sıklıkla olmamakla beraber sizi arada sırada ziyaret edeceğim."

Eren, karşısında bacak bacak üstüne atmış adama bir baktı. Bunca süre sözünü bölmemiş, kaba bir şey söylememişti ve bu olağandışıydı.

"Sana izin verdiğimi hatırlamıyorum..."

Ah pekala, hızlı karar vermişti. İş daha da çirkinleşmeden söyleyeceğini onun da anlayabileceği bir tarzda söylemeli ve burayı terk etmeliydi.

"Ben de izin vermenizi beklediğimi hatırlamıyorum. Zorluk çıkartmayın, yan dairenizde oturuyorum. Arada gelirim, sizi şöyle bir görüp giderim. Yardıma ihtiyacınız var ve size uzatılan elleri tutmak yerine ellere itiraz etmenize gerek yok. Bana kanıtlamanız gereken bir şey de yok, bu yüzden dediklerimi ciddiye alın. Hayatınızda bir defa beni velet olarak görmeyip yapacaklarıma saygı gösterin."

Levi'ın tek kaşı meydan okurcasına havalandı ve çayından bir yudum daha aldı. Kendisinden 6-7 yaş küçük bir oğlanın, bir doktor adayının, pijamaları ve dağınık topuzu ile gelip bu denli ciddi ve cesur bir konuşma yapmasını beklemiyordu.

"Eren, arkadaşına önem verdiğini ve verdiğin sözü tutmak istediğini biliyorum. Ama ben bir yetişkinim ve kendi başımın çaresine baka-"

"Siz kognitif bozukluk yaşayan bir hastasınız... İzin verin yanınızda durayım."

Sözünün bölünmesinden hoşlanmamıştı Levi. Avuçları arasındaki boş fincanı masaya bıraktı ve ayaklanan oğlana kapıya kadar eşlik etti. Kendi kafasında bir şeyleri halledebildiğini düşünen Eren'e tam da çıkmadan evvel gerçek tarafını görmesini sağlayacak bir şey söyledi.

"Sadece, uzak dur..."


Levi niye naz yapıyorsun bitanem👐🏻

Cognitive ImpairmentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin