Hırkasına sıkı sıkı sarılıp havuzun başına ilerlerken bir sürü şey vardı aklında Zeynep'in. Dört saat önce boşlukta savruluyor gibiydi, her yer kapkaranlık, herkes yabancı geliyordu gözüne; şimdiyse tüm sevdikleri içten bir heyecanla hayata yeniden sarılmış, üstelik onun da önüne yeni bir yol açmışlardı. Koskoca bir holdingin sorumluluğunu sırtlanıyordu artık. Bu düşünce onu istemsizce gülümsetti, annesinin ne yapmaya çalıştığını söze girdiği an anlamıştı. Hem istediği davalara girecek hem de yeni bir başlangıç yapmış olacaktı böylece, bu ruhunu tüketen yastan sıyrılacaktı.
Yeni olasılıklar onu heyecanlandırıyordu, masadakilerin birbirlerini yeniden ayağa kaldırmak için verdikleri içten destek de. Herkes gülümsemeye hasret kalmıştı. Kendisi ne kadar son günlerde bunları hiç yaşamamış gibi davransa da Mehdi en başından beri herkesi tehlikeye atmış, sürekli tetikte ve korkuyla yaşamaya çevresindekileri mahkum etmekten hiç vazgeçmemişti. Bu düşünce onu başka bir yere getirdi, oysa aklına getirmek bile canını yaktığı için olabildiğince ertelemeye karar vermişti: Bütün gece boyunca mecbur kalmadığı sürece ağzını bıçak açmayan Barış'a.
Bu konuda tamamen haksız olduğunu zaten biliyordu Zeynep. Çok üzerine gitmişti Barış'ın. Evi terk etmemesine gerçekten şaşırmıştı, arkasına bakmadan çekip gideceğini, kendisini asla çıkamadığı o çukurda bırakacağını sanmıştı. Ama öyle olmadı, sabrını sonuna kadar zorlayarak yemeğini bitirdi, ev ahalisinin ısrarları üzerine çayını içti ve yaptıkları birkaç espriye gülüyormuş gibi yaptı, Zeynep'e asla dönmeden Emine'yle biraz şakalaştı ve herkesin gönlünü yaptığına emin olur olmaz da ayrıldı yanlarından. Eğer gözlerini kaldırıp Zeynep'e baksa pişmanlığını görürdü fakat bakmadı. Zeynep de üstleyemedi. Ne kadar ileri gittiğini yeni yeni anlıyordu.
"Uyku mu tutmadı?"
Emine koltuğa yerleşirken başını iki yana salladı.
"Tutmadı."
"Telefonun da elinde olduğuna göre, sebebi Barış galiba?"
Zeynep dudaklarını ısırıp en yakın arkadaşının haklılığını onaylarken tereddütle konuştu.
"Emine ben Barış'ı çok üzdüm, değil mi?"
"Evet. Zeynep, belki ağır gelecek ama sana birinin bunu söylemesi lazım, sen benim kardeşimsin o yüzden ben yapacağım."
Emine hiç tereddüt etmeden konuşmaya başlamıştı ama doğru kelimeleri bulmak için bir süre duraksadı. Zeynep'in kalbini kırmadan anlatmak istiyordu derdini, ama onu sonsuza dek pamuklara sararak yaşatamazlardı da.
"Ofiste kavga ettiniz, telefonlarına dönmedin, aklı başından gitti. Ben yanındaydım, kendini kaybetti başına bir şey gelecek diye. Aranızın ne kadar kötü olduğunu çok iyi biliyorum, yine de yemeğe geldi, aniden yükseldin, resmen gitsin diye uğraştın."
"Ben-"
"İnkar etme. Sen kimseyi kaybetmekten korkmuyor değilsin Zeynep. Barış bu akşam bu evden gitsin istedin, gitsin ki sen tüm acını şimdi çek, bir daha birini kaybetme ihtimaliyle yaşamak zorunda kalma istedin. Aa Barış gitti, o da beni bıraktı desin istedin. Ben görüyorum bunu. Ama öyle değil işte. Sen onu bıraktın Zeynep, yokmuş gibi davrandın, ne kadar pişman olacağını iyi biliyorum o yüzden söylemek zorundayım. N'olur Barış'ı gör çünkü sana ne kadar aşık olursa olsun kimse kendini özlediği bir ilişkiye devam edemez."
"Emine ben-" Zeynep kendini savunmak istedi, yaşadığı acıyı anlatmak istedi ama gözyaşları yanaklarından süzülürken anladı ki hiçbiri Barış'a "Ben yapamıyorum." Diyecek kadar gözünün dönmesini haklı çıkaramazdı. Emine'nin söylediği her şey doğruydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜL- Doğduğun Ev Kaderindir
Fanfiction38. bölüm sonu ve 39. bölüm fragmanından esinlenilerek denenmiş bir "hikayemsi."