Ege abinin cümleleri beynimde yankılanıyordu sanki. Abim olduğum yeri öğrenmeye çok yakındı. Masanın üstündeki telefonumun birden çalmasıyla beynimdeki sesler uzaklaşırken sıçradım. Hâlâ masanın üstünde duran telefonumun ekranına baktım sadece.
Ayıcık arıyor...
Açmayacaktım. Açmak istemiyordum.
"Elif aç hadi abiciğim."
"İstemiyorum."
"Abi üstüne gi-"
"Yasemin girme aramıza güzelim."
Ege abinin son cümlesi Yasemin'i sustururken ne yapacağımı bilmiyordum. Etrafıma bakındım çaresizce.
"Elif hadi." gözüyle önümdeki telefonu işaret etti.
"Açmayacağım Ege abi."
Derin bir nefes aldı. Devam etti.
"Ondan kaçamazsın. Biliyorsun değil mi?!"
Sinirlenmişti. Çıkan yüksek sesinin bana evimi hatırlatması normal miydi? Her şeyi biliyordu. Abimin tavırlarının çoğunu biliyordu. Neden onunla konuşmamı istiyordu?
Kapanan telefonum tekrar çalmaya başladı. Tekrar sesini kıstım. Ege abi elini saçlarından geçirirken sanki kimseyi göremiyordum.
"Elif bak abiciğim. Aç hadi şunu! Kurtul."
"Üstüme daha çok gelecek! Bilmiyor gibi konuşuyorsun!"
Sesim ona ilk defa yükselmişti. Gözlerim dolmaya başladığında Uraz girdi araya.
"Yeter bu kadar. Kimseyi yapmak istemediği bir şeye biz zorlayamayız."
"Abi gerçekten yeter, gitme kızın üstüne."
Yasemin'in cümlesi içime oturuyordu. Gerçekten abimi görmek istemiyorum. Ayağa kalktım hızla. Telefonumu elime aldım. Ve kafeden çıktım. Arkamdaki ayaklanmalar umrumda değildi. Yavaş yavaş dolan gözlerim durumumu açıklıyordu. Telefonumu alıp abimi de engelledim. En mantıklısıydı. Onu ne çevremde ne de telefonumda görmek istemiyordum. Akan burnumu çekmekten yorulmuş, sahilde bir banka oturmuştum. Bir süre bu şekilde oturdum. Ardından arkamdan gelen sesi algılamaya çalıştım.
"Olmaz böyle külkedisi. Arkanda ayakkabı bırakmazsan, nasıl bulacağım ben seni?"
Uraz. Uraz gelmişti.
Gülümsedim hafifçe.
"Prens olduğunu iddia ediyorsun yani?"
Sustu ilk önce. Bekledi. Ardından toparladı ve konuştu.
"Bence ben prens kadar aptal olmam."
"Prens sence aptal mı?"
Evet anlamında kafasını sallayınca merakıma yenik düştüm.
"Neden?"
"Çünkü o kadar kızın içinde en güzel olanını bu kadar geç bulmuş olması aptallık."
Güldü hafifçe. Haklıydı sanırım. Bende gülümsedim.
"Haklısın."
Konuşmadık bir süre. Sessizliğimizi dinledik. İyi geldi. Konuşmak istemediğimi anlamış gibiydi. Tuhaftı ama çok tanıdık geliyordu. Saçma bir hissi vardı Uraz'la vakit geçirmenin.
"Hadi, hava soğuk. Üşüteceksin."
Gülümsedim tekrar.
"Üşümeyi severim."