"Ölümün kucağına düşüyorduk aslında gözlerimiz gerçek dünyaya açıldığında..."
7
Arkama bakıp tekrar önüme döndügümde nefes nefese kalmış bir halde olsam da gözlerim bir çıkış yolu arıyordu. Koştum. Geniş olan karanlık sokaklar arasından beklemeden hızla koşarken bir evin merdivenlerine tırmandım ve sırtımı hızla oraya vererek soluklarımı dizginlemeye çalıştım.Başımı duvara yaslayıp durmak bilmeyen kalbimin düzensiz atışlarına ayak uydurabilmeye çalıştım. Ses çıkartmamaya özen gösteriyordum çünkü bu altın kuraldı. Takip mi ediliyorsun? Sessiz olacaksın.
Gözlerim bir süre sonra açıldığında boş duvar ve sokağın sessizliği ile baş başa kaldım. Ancak bu çok uzun sürmedi. Adım sesleri ve kaba sesler ile silahların çekilme sesi doluştu kulaklarıma. Maalesef bu bir sınav değildi. Bunlar gerçekti.
Dudaklarımı birbirine bastırarak soluklarımı kesik kıldım. İçlerinden bir adamın kaba sesi ile,"Nereye kaçtı bunlar? İki kişiyi adam akıllı tutmayı bile başaramıyorsunuz?!"diye kızdı yanında ki kişilere.
"Uzaklaşmış olamaz patron. Buralardadır."
"Dağılın!" diye emir verdi adam.
Ardından silahların çekiliş sesi ile eş zamanda ard arda sıkılan birer el ateş sesi duyumsadım. Toplu halde edilen ateş ise tek bir anlama geliyordu. Savaş.
Aral buna hiç sevinmeyecekti.
Dizginlenmeye başlayan nefesim ile başımı öne uzatarak sokaktakilere bakacakken koşma sesleri ile sokağa gölge düşüren bedenler gördüğümde saklandıgım yere pusu kurarak onların gitmesini bekledim.
Göz ucumla o tarafa baktığımda hepsinin koşarak sağ tarafa doğru gittiğini gördüm. Herkesin hedefi şehirin içiydi. Aral haklıydı. Onlar insan arasına karışarak kendimizi sağlama alacagımızı düşünmüştü. Ama insan arasına karışarak kendimiz harici ölüler çıkaramazdık. Birileri ölecekse onlar sadece biz olmalıydık.
Bulunduğum yerde kaldım ama sokaklara dagıldım. Ezra ve Meriç'in nerde olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Aralı söylemiyorum bile. O Gölgeydi. Kimse nerede olduğunu zaten bilemezdi.
Adım sesleri kesilirken bulunduğum yerden inerek sokağa geçtişm ve etrafıma bakındım ama kimse yok gibiydi. Yürümeyi aklımdan def ederek koşmayı tercih ettiğimde ayak seslerimin çok duyulmaması amacıyla topuklarıma basmamaya dikkat ederek parmak uçlarında ilerledim.
Çıktığım ve girdiğim her sokakta beni karşılayan tek eş şey karanlığın kendisiydi. Saatin kaç olduğu hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Ancak sabah olmadan bu delikten çıkmak zorundaydık. Bize verilen görev bu değildi. Bana verilen görev buradan olabildiğince uzağa kaçmaktı. Ama ben burdayım. Çünkü insanlar ölecekti. Onlara yardım etmeliydim.
Bulunduğum sokaktan başka sokağa giriş yaparken aniden karşıma çıkan bir bedenle pantolonumun kemerine yerleştirdiğim silahı saniyeler içerisinde alıp karşımda ki kişiye çekerek onun silahını düşürdüm ve ardından onu kolundan yakalayarak kendime çektim. Ellerim kızın boynuna dolanıp onu kıstırdıgımda ayagı ile ani bir hamle yapmasın diye diz kapağına vurarak yere diz çökmesini sağladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGESİNDE
Misterio / SuspensoBilinmeyen bir geçmiş yaşanılmamış bir geçmiş değildi. Efra sıradan hayatında yaşanmaya başlayan anı değişimlerle, annesinin ölümünün hemen ardından onu canı pahasına korumakla görevlendirilen Aral Gökay ile geçmişin peşine düşecekti. Geçmişin kanlı...