8

91 66 61
                                        

"Can kırıkları batardı yüreklere kanı akıta akıta..."

8

Gülün dikenleri vardı. Gül o kadar güzeldi ki insanoğlunu kolayca kandırabilirdi. Görünüş her zaman aldatıcı olmuştu. Oysa ki güle dokunmak isteyenler onun dikenlerinin olduğu gerçeğini yok sayıyorlardı. Acı verirdi tüm güzellikler. Her iyi şeyin ardından muhakkak bir kötülük uğrardı hayatımıza.

Bana açılan kapının aralığından beni nasıl bir yaşamın beklediğine baktım. Gördüğüm şey ise karanlıktı. Karanlıktan korkmazdım ama sevmezdim de. Kötü değildim. Olamazdım. Olmamalıydım...

Her yer düşmanlarla çevrilmiş durumdaydı. Kimsenin bana güvenmediği ve ihanet ettiği bu anlarda inanmak saçmaydı. Ruhu teslim etmek saçmaydı. Doğduğumuz o andan ecel ruhumuzu bedenden ayırana dek hayatın imtihanı ile karşı karşıyaydık.

Bir boşluğun içine düşmüş gibiydim. O boşlukta beni bulan bataklık beni içine çekiyordu. Karşılaştıgım şeyler hiç hoşnut kalınacak şeylerden değildi. Dudaklar mutlulukla kıvrıldığı anlarda insanın ruhunu kanatan acılar dudaklarda ki gülümsemeyi de alıp götürüyordu.

Tüm sevinçler yok olup gidiyordu.

Benim ardımdan odaya giren Aral karşılaştıgım görüntü ile isteksizce titrememden dolayı dudaklarından bir küfür döküldü. Beklememiştim. Belki duvarda ki resmim beni bozguna uğratmıştı ama bunlar...gerçek miydi?

Burası bir plan odasıydı. Plan...bendim.

Odanın duvarlarından birini kaplayan harita misali dizilmiş fotoğraflar yakın çevreme aitti. Bazılarını tanımıyor siması tanıdık geliyordu. Hepsi benimle bağlantılı kişilerdi. Ortada bulunan minik resmini çevreleyen fotoğraflara kırmızı iplik dolanmıştı.

Ve...annem de vardı içlerinde. O resmin üzerinde kırmızı bir boya kalemi ile çarpı işareti yapılmıştı. Beynim zingirdemeye başlarken titreyen bacaklarıma yön verip öne adım attım.

Diğer duvarlarda planlar yazılıydı. Anlamadığım şifreli kelimelerle yazılmıştı bunlar. Ben anlamasam da onların anladığı bariz bir gerçekti. Gözlerim şiddetle gezindi odanın içinde. Odada neredeyse hiç eşya yoktu. Bir masa üç koltuk ve duvara bağlı bir dolap.

Tavanda ise odayı kırmızı rengiyle süsleyen bir lamba asılıydı. Işık yanıyordu. Sağ tarafımda ki duvarda ise kocaman bir plaza duruyordu. Ses sistemi vardı. Burdan kim bilir neler yapıyorlardı?

Allahım...

Bakışlarım yere inip oradan da Aral'a değindi. Gözleri bana degiyordu. Tepkimi izliyordu. Evet. Bir şeyler yapmalıydım. Bagırmalı mıydım? Tokat mı atmalıydım? Küfür mü etmeliydim? Uzak mı durmalıydım?

Ne yapmalı mıyım?

Kapının önünde duran bedenini ittirip en baştan dediği gibi koşarak aşağıya koştum. Arkamdan,"Efsa!!!"diye bagırdı. Sesinde endişe gizliydi.

Merdivenden nasıl indiğimi bilemezken ilk odagım evin çıkış kapısı oldu. Koştum. Ellerim kapının kolunu tuttuğunda kapıyı kendime çekip yağan şiddetli yağmura rağmen bedenimi dışarı çıkarttım. Yağmur beni karşılarken saniyeler içerisinde her yerim ıslandı.

GÖLGESİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin