42. BÖLÜM

8.8K 261 84
                                    


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar.












"Gerçekten çayının çok güzel bir etkisi var. Çok iyi geldi."

Dilan'ın tüm itirazlarımı dinlemeyip yaptığı ve zorla içirdiği çay gerçekten çok iyi gelmişti. Bedenimdeki yorgunluk hafif hafif geçmeye başlamıştı. Elmalı ıhlamur karışımı olduğunu öğrendiğim çayı sık sık tüketmeye karar verdim, her ne kadar çay sevmesemde.

"Demiştim sana."

Dilan'ın böbürlenen ifadesini gördüğümde gülümseyerek başımı sallamıştım. Bunun üzerine Dilan da uyumam gerektiğini söyleyip odadan çıkmıştı. Ancak benim uyumak gibi bir niyetim yoktu. Dün yeterince uyumuştum. Ayağa kalkıp dolabımdan bilgisayarımı çıkardım. Pikenin altına girip bilgisayarın açılmasını bekledim. Kısa bir süre içerisinde açılmıştı. Direk arama motoruna girip 'Kiralık Ev İlanları' yazdım.

Bir yandan da kendi kendime göz deviriyordum. Düştüğüm hâl fazlası ile gülünçtü. Kim derdi ben yani İrem başkası için ev ilanı bakacak. Ah kırk yıl değil kırk yüzyıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Şu an bulunduğum evi bile tam olarak ben bulmuş sayılmazdım. Cenk bulmuştu evi. Ben sadece kira sözleşmesi için emlakçıya gitmiştim.

Saatlerce hayıflanıp şikayet edebileceğimi fark ettiğimde bilgisayarıma odaklandım.

Yaklaşık yarım saat sonra üç tane ev bulabilmiştim. Evlerin en belirgin ortak özelliği Kayra'nın evine olabildiğince uzak olmasıydı.

Ev bulma işini Kayra'ya bıraksam ya Zehra'nın evinde kalmasını söyler ya da kendi evine en yakın evi bulurdu. Bu riski göze alamazdım.

Bulduğum evlerin fiyatları da ideal seviyedeydi. Fakir bir aileden geldiğini sanmıyordum. Kayra'nın uzun zamandır tanıdığı olduğunu varsayarak zengin olduğu yargısına varmıştım. Parası olmasa bile hiç problem değildi. Evin tüm kirasını karşılamaya razıydım. Yeter ki Kayra'nın evinden sikti-

Öhöm öhöm where is the terbiye

İç sesimin beni bölen cümlesini hissettiğimde ne yapacağımı bilemedim. Artık gerizekalılıkları için göz devirip gözlerimi yormak istemiyordum.

Allo kaynatma konuyu terbiye diyorum terbiye

Peki, sanırım iç sesime yüzyıllar boyunca göz devirebilirim. Bu doğrultuda gözlerimi devirip telefonumu bilgisayara bağladım. Dosyalar kısmından Cenk ile Bade'nin striptiz odasında çektiğim görüntülerini bulup bilgisayara aktardım. Yakın bir zamanda bu görüntüler işime yarayabilirdi.

Aslında Kerem işini tam olarak ne yapacağımı bilmiyordum. Ama ortak çıkarlarımız vardı. Bu doğrultuda iletişimi kesmeyi düşünmüyordum. Yine de ona çok güvenemiyordum. Geçmişi hakkında çok iyi şeyler duyduğum söylenemezdi. Bu ürkütücüydü. Ondan çekindiğimi itiraf etmemden hiç bir zarar gelmezdi. Bu dürüst olduğumun kanıtıydı. İnsan dürüst olmalıydı, değil mi? En azından kendine karşı.

Dünyanın en dürüst yalancısı gibi hissetmiştim kendimi. Doğruları söyleyen bir yalancı gibi. Tek detay içinden söylemesiydi.

Ah sanırım bu durum, en dürüst yalancı değil en sinsi yalancı yapardı kişiyi. Vicdanını haklamak için kendine yöntem bulmak mıydı bu? Ama gerçek yalancılar vicdanlarını rahatlatma ihtiyacı uymazdı. Sanırım ben ikinci tip yalancıya giriyordum. Her ne kadar ara sıra vicdanımı rahatlatmak için iyi şeyler düşünüyor gibi gözüksemde onları bile umursamıyordum

SEKRETER +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin