22. Bölüm

97 19 164
                                    

Yazarın anlatmıyla, (Asi'nin kaybolduğu günden.)

Gözleri kapanmıştı, ama etraftaki sesleri ayrıt ede biliyordu. Birisinin ona yaklaştığını ve büyük ihtimal polis olduğunu da anlamıştı. Buradan kaçması gerekiyordu, ama bunun için yeterli gücü yoktu, çok kan kaybetmişti.

Omzunda bir el hisettiğinde, göz kapaklarını açmak için uğraşmış, yine de başarısız olmuştu.

"Lacivert? İyi misin?" Ses ona çok tanıdık geliyordu, bir yerde duymuştu, ama nerede? Çıkaramıyordu.

"Lacivert?" Adam elini yüzünde gezdirmiş, onu uyandırmaya çalışıyordu. Blinci yavaş-yavaş gidiyordu, farkındaydı. Bari bu adamın kim olduğunu anlasaydı..

Adam, kızın kendinde olmadığını anlayıp bacağındaki yaradan çok kan kaybettiğini düşünmüştü. Onu hastaneye götüremezdi, polisler, medya herkes peşindeydi.

Peki ne yapmalıydı?

O an aklına bir fikir gelmişti. Belki fazla riskli ve tehlikeliydi, sonunda işini bile kaybedip tutuklanma ihtimalı vardı.

Ama yine de.

Verdiği sözden asla dönmezdi. Ona, ihanet edemezdi.

Kızı bir kez daha uyandırmaya çalıştı, olmayınca onu kucağına alıp arabasına götürdü. Şoför koltuğunun yanındaki koltuğa onu yerleştirip arabayı çalıştırmıştı.

Telefonunu alıp, rehberden 'Can' ismine tıklamış ve aramıştı. Şimdi ona sadece Can yardımcı ola bilirdi.

"Alo Can? Nerdesin?"

"Evdeyim Rüzgar, bir şey mi oldu?"

"Benim eve gelsene. Anahtar kapının önündeki çiçek saksısının altında. Çabuk ol."

"Rüzgar, iyi misin? Ne oldu?"

"Sadece dediğimi yap. Gelince konuşuruz."

"Endişelendiriyorsun beni."

"Gelirken yanına malzemelerini almayı unutma."

"Abi noluyo ya?"

Can'a cevap vermeden, telefonu yüzüne kapattı. Çok soru soruyordu, ama şu an sorularına cevap veremez, ona durumu açıklayamazdı. Kendisinin görmesi ve anlaması gerekiyordu, yoksa telefonda söylerse onu polise bile şikâyet ede bilirdi.

Arabanı yaşadığı binanın önüne park edip, arabadan indi. Kızı yeniden kucağına aldı. Nabzını da yokladı, yavaş atıyordu, ama atıyordu. Yarası çok derin değildi, hayati tehlikesi yoktu. Yine de çok kan kaybetmişti.

Dokuz katlı binanın yedinci katında yaşıyordu. Her zaman balkonundan çıkıp dışarı izlemek ona keyif verdiyi için bu kadar yüksekte almıştı dairesini. Fakat, şimdi buna pişmandı.

Asansörler kaç gündür çalışmıyordu ve merdivenleri tek başına bile çıkmak sorundu. Kucağında birisiyle ne kadar zor olacağını düşünmek bile istemiyordu.

"Ah be kızım," diye söylendi kendi-kendine, "Sen de yaralanacak zamanı bulmuşsun. Bari asansör çalışsaydı."

İlk katı çıkmıştı, daha şimdiden nefes-nefeseydi. Önünde daha altı kat vardı.

Bir yandan merdivenlere çıkmaya çalışırken etrafı kontrol ediyor, birisinin olup-olmadığı gözlemliyordu. Komşuların görmesini istmezdi, kesinlikle istemezdi. Birisi onu kucağında mavi saçlı bir kız taşıyınca görseydi, ne olurdu, ne düşünürlerdi?

Nihayet kendi evinin önüne geldiğinde kapıyı çaldı, düşüncelerine göre Can çok gelmiş olmalıydı ve haklıydı da.

"Abi bu ne?" diye şaşkınlıkla konuştu Can, "bu kız kim?"

GÖREVİMİZ: HIRSIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin