''Hey! Sevgilim hadi ama kaç dakikadır seni bekliyorum.''
Xiao Zhan hazırlanmış bir şekilde salona gelmiş,ortadaki küçük ringin ortasında söylene söylene dikiliyordu. Wang Yibo'ya inat altına kısa şort giyip, üstüne ise sırtı ve kollarını açık bırakacak şekilde sıfır kollu bedenini sıkıca saran bir atlet giyip tam ortada, kapıdan yüzü asık bir şekilde gelen adama bakıyordu.
Her adımında sanki bütün sinirini yerden çıkıyormuşcasına atması, burnundan hızlı hızlı soluduğu nefesleri duyulmuştu herkes tarafından.
''Bu ne hal Zhan sen beni çıldırtmak mı istiyorsun sana düzgün giyinmeni söylemiştim. Her tarafını açık bırakmanı değil.''
Sesindeki o tını Zhan'ın içindeki anlamsız heyecanı daha da körüklerken, bu adam tarafından bu denli sevilip kıskanılmak hoşuna gitmişti nedense.
Bu zamana kadar değer veren taraf hep kendisi olmuştu. Bütün ilişkilerini el üstünde tutmuş, onlar için fazlasını yapmıştı hatta bazen kendi benliğinden bile ödün vermişti.
Ama şimdi tam tersiydi.
İlk defa kendi kıskanılmış,ilk defa ona karşı sevgisi gözle görülecek derecede gösterilmişti herkese. İçinde kalan bu buruk his hafifçe çiseleyen yağmur gibi yayılmış,sağanaya dönüşmeden bitmişti hep.
Ama o sağanak yağmurun ardından gökyüzü onun için yağmurdan sonra gelen gökkuşağını göstermişti kalbine. Rengarenk renklerle bezenmiş bu adam her tonu barındırmıştı yüreğinde.Wang Yibo renk kartelasındaki en güzel renklerden oluşmuştu sanki.
''Siyahı onun hırçınlığını gösterirken,mavisi huzur veriyordu bana. Kırmızısı sevgisini en derin şekilde şu yüzüne çıkarıp,sarısı doğuyordu güneş gibi kalbime.
Her renkti Wang Yibo. Benim için seçilmiş en güzel renklerin karışımıydı.
Sevgisini en derinden hissettiğim bu adam benim hayatımdı. Beni kalbinin en orta yerine koyan, en güzel renklerde açmış çiçekleriyle etrafımı saran, kokusuyla beni cezbedendi bu adam.
Bu adam benim en sevdiğimdi.
Bu adam benim ruhumu ona sunduğum mabedimdi.''
Düşüncelerinden Wang Yibo'nun o kalın tok sesiyle kulağının dibinde söylemesiyle çıkabilmişti anca. Keskin kahveleri ona dik dik bakarken Zhan sadece gözlerini onun irislerine odaklayıp,başını hafifçe yana doğru yatırmıştı. Dudaklarında ki gülümseme daha da genişlerken, aralamıştı bir kez daha tuttuğu nefesi verebilmek için.
Renkleri kendinde barındıran bu adamın girdabına kapılıp çekilmişti ona doğru. Gördüğü ilk günden beri onu hayatının merkezi haline geleceğini bilmeden özenle işlemişti ilmekleri tek tek parmaklarına bağlı kırmızı ipin.
Kader onları sanki birbirleri için yazılmış gibi birleştirmişti hayatlarını. Xiao Zhan ailesini kaybetmese burada Zheng ailesiyle yaşamak zorunda kalmayacaktı. Wang Yibo ise ihanete uğramasa, dövüşe geri dönecek cesareti bulamasa oda burada olmayacaktı.
Kader ağları tek tek hesaplamıştı bu iki aşık için hayatlarını. Her dakikalarını,her saniyelerini işlemişti defterlerine. Yaşamları ve ölümleri bir yazılmıştı o kara deftere.
''Hiç öyle masum masum bakma Zhan. Şuan sana bakan onlarca gözü oymamak için zor sabrediyorum.''
Adımlarını ona iyice yaklaştırıp kapatmıştı aralarındaki mesafeyi. Sıcak nefesini Zhan'ın o yanakları al al olmuş yüzüne doğru verirken dudaklarından zorla çıkardığı kelimeleri sarf etmeye çalışıyordu.