Bir buçuk saat süren bir alışveriş maratonunun daha sonuna geldiğimizde, ellerimiz birer bardak soğuk çay, limonata, milk shake ve soğuk olan daha ne kadar içecek varsa hepsinin bardağını görüyor.
Tuna, rock türü kıyafetlerine yenilikler takarak aldığı tüm kolyelerinin anlamlarını Selin'e anlatırken, bende alışveriş sırasında bizi rahatsız etmesin diye kapattığım telefonumu açıyorum. Hoştur ki, Ulaş'ın, Seçkin'in ve çağırmadığımız için vicdan azabı çektiğim Ezgi'nin mesajlarının yanında Gece'nin de mesajları görülüyor teker teker.
İlk başta Ezgi'nin mesajına bakıyorum. Kafayı yemiş telefonum cevapsız çağrıları teker teker yüklemedeyken Ezgi'nin pijama partisi teklifi bana moral veriyor. Doğum günü faciasından sonra sanırım arkadaş arasında yapılan bir parti beni iyileştirebilir.
Cevapsız çağrıların tamamı yüklendiğinde, ikişer tane Seçkin, Ulaş ve Ezgi'den, yedi tane de Gece'den olmak üzere toplamda on üç arama görüyorum. Telefonum bunları kaldıracağını pek düşünmüyorum ama nedense üzerimde farklı bir his bırakıyor.
Ulaş ve Seçkin'e ortak bir mesaj atıp kafede olduğumuzu bir saate geleceğimizi yazdıktan sonra Ezgi'nin pijama partisi fikrini Selin'e duyurmak için kafamı kaldırıyorum. Ama yanında Tuna'yı da görünce bir an tereddütte kalıyorum. Onu da getirmek nasıl olur acaba? Getirsek Ezgi davetsiz bir misafiri iyi karşılar mı? Onlar tanışıyor mu? Getirmesek Tuna ekilmiş ya da dışlanmış hisseder mi?
"Ezgi bizi bu akşam pijama partisine çağırıyor. Gidelim mi?" Selin, lafını balla kestiğim konudan kendini çekip bana baktığında, önce partiyi analiz ediyor kafasında. Parti kelimesi artık aklında benim geçirdiğim en kötü gün olarak kalıyor aklında.
"Olur..." ardından gözlerine siyah boyalar çekmiş Tuna'ya dönüyor. "...sende gelmek ister misin?" Tuna, tek kaşını kaldırıp, hangi Ezgi'den bahsettiğimizi bilmediği için sorguluyor elbette.
"Bu bahsettiğiniz Ezgi, Özyürek olan mı?" biz Selin'le başımızı aşağı yukarı sallarken, Tuna'nın gözlerinde fark etmediğim bir duygu dalgalanması oluyor önce. Belli ki tanışıyor...lar.
"Olur ama Ezgi'nin beni kabul edeceğini nereden bilebiliriz ki?"
"Onunla ben konuşurum." dedikten sonra tekrar telefonuma dönüp bu sefer Gece'ye ne yazacağımı kafamda toplamaya başlıyorum.
Açıkçası, o gece beni öptüğünden beri içimde bir utanç duygusu hakim. Beni kendime getirmek ve içinde olduğum şoktan çıkarmak için öptüğünü biliyorum. Sakinleşmem gerekiyordu ve o da bana tokat atmak ya da sertçe sallamak yerine beni öpmüştü. Beklemediğim bir şeydi, aklımın ucundan bile geçmezdi. Gece'nin beni öpmesi.
Daha birkaç gün önce kendi arkadaş ortamı yüzünden beni kendinden uzaklaştırıp işlerini bahane etmesini bir kenara koyarsak, pikniğe işlerini bir kenara iterek gelmesini de başka bir yana koyarsak ve beni kendinden korumak için benden uzaklaştığını da ortaya koyduğumuzda ortaya karmaşık bir duygu haritası çıkıyor.
Bana, ikimizinde ihtiyacı olduğu duyguları göstermesi bile bu haritayı sarsamıyor. Çünkü çok karmakarışık tepkilere sahip olması onu daha da gizemli biri yapıyor. Bunların en ucuna yükselerek beni öpmesi ise, tüm bu haritayı yırtıp atıyor.
Ne demem gerekiyor bilmiyorum, kendimi ondan uzak tutmaya çalışıyorum ve karşısına çıktığımda ne tür bir ruh halinde olmam gerektiğini bilmiyorum. Selin'de ne yapmam gerektiğini bilmiyor ve bunun Ulaş'ın haberinde olmaması ise benim için en büyük şans.
Yüzeysel olarak bakıldığında, meraktan mı yoksa öylesine mi beni yedi kere aramış olduğuna bir anlam vermem mümkün olmuyor tabii. Ben bile, o beni öptüğü için utanç içindeyken onun beni arıyor olması olağanüstü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ENGEL
Roman pour Adolescents''Olmaz Gece, yapamayız. Daha ne kadar götürebiliriz ki?'' ''Gider! Sonuna kadar gider! Sen ne dersen de senden asla bıkmam ben.'' ''Sana istediğin hiçbir şeyi veremem.'' ''Senden bir şey istemiyorum ben. Sadece birlikte olalım yeter.'' ''Gece ben y...