Sonunda kendime "Katil" bile dedim..

124 3 6
                                    

Ben bi katildim. Evet, yalnış duymadınız. Katil, ama ne kiralıktım, nede yaptığım suçlara ceza kesilmiyodu. Ben deyer verdiyim her kesi, kalbimde kendi ellerimle boğmuştum. Ve bir zamanların en yakınlarını artık içimde öldürmüştüm. İlk önce babamdan çıktım bu yola, onun yokluğunu içime hükm etmişdim. İlk başlar zordu evet, ne hissler geçirdiğimi bilmiyordum. Düşünsenize, tam 5 yaşındaki çoçuk nasıl hayatın oyununa karşı koya bilirdiki? Daha kendimi bile savunmazken.. Her şey bilinç altımda böyle birikmişdi belkide, nefret ve intikamın kardeşliyi. Hep bi karanlık vardı sanki önümde. Gitdikce aydınlanıyordu aslında. Ben o işığı görmek istedikce yakınlaşıyordu evet. Aradan yıllar geçti ben aynı ben değildim tabi, 5 yaşındaki birisi ile 18 yaşlı bir beyin arasında yılların mimarı olduğu çok düşünceler vardı. Kalbimdeki tüm acılar yok olmuş gibiydi. İzlediyim terk ediliş sahnelerini, gözyaşlarımı hatırlıyorum, okuduğum kitapların sayfaları üzerinde izi kalırdı hep. Sonra kururdu, kalbimdeki insanlara olan sevgim gibi...

Sonra bi adama aşık oldum, babam gibi sığınmıştım sanki, öyle hiss ediyordum. Her gelen mesajda onu aramak falan, anında cevap yazmalarda zaten kayb etmişdim. Zaten hep çok sevenler aşkta karşılığını hakk etdikleri gibi almazlar. Bu bir kuraldır. İyi günlerin sonundan bi geceydi, her akşamki gibi mesaj atdı. Heyecanla bakmıştım ve gördüyüm tek kelime ile "Ayrılalım" bi kaç kere okudum, aslında ne demek istediği çok netdi. Ben anlamamazlık yapıyordum. Kabul etmemekdi sanki bu. Sonra bi kaç kere "çevrimiçi" yazısına odaklandım. Bi cevap bekliyodu. "Ne yazsam ben şimdi şuna? Ama neden? Yinemi? Böyle olmasaydı, dün çok güzeldi" diye aklımdan geçirdiklerim arasından en son cümleyi seçip cevapladım. Ama yine değişen bi şey olmadı.

                   "Beni unut, ben yokum” (yazmıştı,son cevapta)

Unutmak.. Böyle bi şey hiç mümkün değil aslında. İnsanın yaşadıklarını unutması için beyin ölümü geçirmesi gerekiyor. Şuna unutma demeyelim de, alışmak deyelim. Zaman geçdikce tüm acılara alışmak, artık onlar yokmuş gibi davranmak. Sabah uyanınca mesela, telefona bakmayacaksın. Alışmalısın, çünki artık o yok ve sana “Günaydın bitanesi” falan diye mesaj atmayacak. Ders çıkışı seni gelip almayacak. Böyle işte. Ve bir şey daha var, sen yaşadığın her acında biraz daha olqunlaşırsın, artık umrunda bile deyil eski acıların. Ama o hatıralar var ya, o hatıralar. Hani bi sokakdan geçersin ve aniden “Bu sokakda buluşmuştuk ve ilk elimden şurada tutmuşdu” bu hatıra sana gün boyu yetiyor. Eve gelinceye kadar beyinde. Geldinmi? Evet, akşama kadar depresyondasın…

Banada “Beni unut demişti”. Çok hatıra peşimi bırakmadı tabi, onu hatırlatan şarkılar, filmler, sokaklar. Ama hatırası ve sevgisi 1 yıl içindeki zamanda kayb olmuştu sanki. Bende yok olmuştu, alıştığıma sevinmiştim ve 1 yıl boyunca çok değişmiştim. Ondan sonra “Ben bunu hiç bir zaman yapmam dediğim” cümlelerin kahramanı olmuştum adeta.  Yaşanması gereken, yarım kalmışlar insanı değişiyor işte, yapılacak bir şey yok. Ve her sabah kendimi biraz daha kayb ediyordum, terk ediliş çok kötü abi. Sabah bir kalkıyorsun, sanki için ölmüş gibi. Güneş dünyanda doğmuyor sanki, uzaydaymışsın gibi. Böyle hiç bir şey hiss etmiyorsun, kalbin sana göre durmuş gibi, sadece Tanrı sana verdiği süreç için atıyor sanki. Ders çalışıyorsun, arkadaşlarla gülüyorsun tamam ama, içindeki o boşluk seni terk etmiyor. Kapanmayan bi yara gibi, yara bandı bile yardımcın olmuyor. Hani gece olurya başını yastığa yasladığın an başlar her şey, ta ilk başdan…

Bir gece çok üzülmüştüm böyle içten ağladığımı hiç hatırlamıyorum, hatırlasam bile mutlaka doğduğum gün böyle için-için ağlamışımdır ki, onu da hatırlamam imkansız. Her kese yazdım, belki teselli bulurda, şu durumdan çıkartılırım diye. Her kes aynı şeyi yazıyordu “Ben sana demiştim, şimdi çek acını”. Ne kadar kaddarlaşmıştı her kes. Artık yazacak kimsem yoktu. Annemde uyumuştu ve onun omuzunda ağlamak için onu seslesem yine aynı son olacaktı “Ben demiştim…”

Evet, her kes demişti. Sonunda terk edileceğimi demişti. Ben bu yola tek başıma çıkmıştım ve hala devam ediyorum.. Nerde kalmıştık? O gece evet. Gün doğana kadar ağladım, göz yaşım kurumuştu.. Ve yine standart sabahdı, kahvaltımı edip, makyajımı yapıp, kıyafetimi giyip derse gitmeliydim. Makyajımı yapmadım ve kahvaltı da etmedim, hatta evden çıkarken derse gitmeyeceğime karar verdim. Ama nereye gidecektim peki? Bilmiyordum.. Onunla son buluştuğumuz yerdeydim, nasıl geldim, o yolu nasıl gitdim hiç bir fikrim yok. Daha insanların çoğu uyanmamıştı. Şehir henüz uykudan ayılmamıştı. İstediğim manzaraydı, ortamda insan azdı, duman çoktu, hava biraz soğuktu evet, üşüdüğümü bile hiss etmiyordum. İşin ilginç tarafı ise ben, ben.. intihar için burdaydım… İntihar. Hiç kimseyi, ve arkamda bıraktıklarımı düşünmeden hayatıma son verecekdim. Saatlarce oturdum denizin sahilinde. Tabi telefon susmuyor. Arayan “arkadaşlar”. Ve gelen onca mesaj. Hiç birini cevaplamadım. Bıkmıştım yalancı gülümsemelerden, beni umursuyormuş gibi davranmalarından. O zaman yanımda şarkılar vardı, tek onlar. Yalnız kaldığımızda muhtaç olduğumuz şey, şarkılar… Cesaret edemiyorum, tam bir addım yakınındaydım hayatımın son sahnesine, atamıyordum, sadece bir addım ireli gidemiyordum her şeyi bitirmek için. Lanet olsun! Geri çekildim, beceremedim! Evet, evet! Ben bir korkağım, aptalım! Ama hayır, gücsüz değilim! İntihara kalkışan insanlara gücsüz dedirtmem ben, her kes kendini öldürecek kadar cesaretli olamaz çünki. Hayat bir oyun ama, bazen zencir kırılır, için dökülür, yorulursun, sıkılırsın “Ben artık oynamak istemiyorum”der çekilirsin. Susup, bir köşede oturup öylece izlersin. Bende öyle yapacaktım, her kesi izleyecektim. Yokluğumda kimler boğuldu diye bakacaktım… Geri çekilmeseydim… O günden sonra “Yeni ben” vardı. Kendimin mimarı olmuştum. Artık hiç bir şey acıtmıyordu, hiç bir şey umurumda bile değildi. Ben yaşıyordum, ölmedim, ölemedim, intihar edemedim ama içim hemen gün o denizde boğulmuştu…

Ben her kötü günün sonunda hep babamı lanetlerdim. “ O olsaydı şöyle, böyle olmazdı” diye. Her acının sonunda ona küfr ederdim. Ne ilginç dimi? Babasına küfr eden bir kız çoçuğu. Dışardan bakıldığında ne kadar da ahlaksız görünüş dimi? Ama lütfen, lütfen ben kötü biri değilim. Hayır, asla. Daha doğmadan annesinin karnında dövülen bir kız çoçuğu nasıl büyüyünce kötü biri ola bilirki? Ben babama küfr etdikce iyileşiyorum, yara bandına ihtiyacım olmuyor daha…

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 22, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

"Yarım kalan intihar"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin