Bölüm 19

125 38 20
                                    

Herkes her zaman ki içeceğini sipariş etti. Siparişlerimiz geldiğinde şakalaşarak gülüşmeye başladık. Bulunduğumuz kafade karaoke yapılıyordu. Ali'nin ve benim sesimi beğeniyorlardı.

Bizimkiler başladı sizde söyleyin diye. Ali de istekli gibi duruyordu. Kıramadım ve kabul ettim. Mekân fazla kalabalık da değildi, söylerdim yani.

Biraz sonra gördüğüm kişi karşısında nefesim kesildi sanki. Savaş'ta buradaydı. Yanında da abisi Yasin vardı. Göz göze gelmiştik. Duygusuzlukla kafasını geri çevirince her ne kadar moralim bozulsa da umursamamaya çalışarak Ali'nin arkasından sahneye gittim.

"Hangi şarkıyı söyleyelim?" dedi Ali.

"Sen seç."

Müzik listesine bakmaya başladı. Biraz sonra da konuşmaya devam etti.

"Sen Emircan İğrek seversin, Beyaz söyleyelim."

Gülümseyip elime mikrofonu aldım. Önce ben söylemeye başladım.

"Hayattan dışarı çıkıp soluklansam diyorsun,

Bilmediğin onlarca şeyin peşinden koşuyorsun.

Hatır için yaşamaktan fazlasını yapmalısın,

Yoksa gece uyanınca kapkaranlık olacaksın."

Sonra Ali devam etti.

"Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte,

Yüzüme vuruyor arada fırtınası korkuyorum ne var.

Düşe kalka büyüyorum işte,

Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle."

Sonra beraber söyledik.

"Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte,

Yüzüme vuruyor arada fırtınası korkuyorum ne var.

Düşe kalka büyüyorum işte,

Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle."

Sonra Ali söylemeye devam etti.

"Ne filmler görüp ne şarkılarda kaybolacak aklın,

Ne yağmurlarla yazılmış kitaplar okuyacaksın.

Nereye giderse gitsin yol benimle ya da değil,

Kafan eserse çantanı bile almadan kaçacaksın."

Sonra ben devam ettim.

"Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte,

Yüzüme vuruyor arada fırtınası korkuyorum ne var.

Düşe kalka büyüyorum işte,

Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle."

Ve son kez beraber söyledik.

"Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte,

Yüzüme vuruyor arada fırtınası korkuyorum ne var.

Düşe kalka büyüyorum işte,

Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle."

Bitince baya alkış aldık. Hatta başka şarkı söylememizi de isteyenler oldu. Ali de bende alışmıştık sahneye. Başka şarkı seçtik. Bu sefer Yedinci Ev Utanıyorum Halimden şarkısını seçtik.

Bu da çok beğenilmişti. Böyle beğebildikçe sahneye alışmıştım ve heyecan yapmayı da kesmiştim. Tıpkı lisede tiyatrodayken ki gibiydi. Insanların önüne çıkınca heyecandan repliğimi unutacak gibi olmuştum ama bir kere ayağım alışınca kimse indiremiyordu beni. Bülbül gibi şaka şaka oynuyordum. Aklıma gelen anılarımla sırıtarak elimdeki mirafonu yerine bıraktım. Sahneden indiğim sırada Ali tuvalete gidince tek masaya geçmek zorunda kaldım. Bu sırada 1.80 boylarında sarışın taş bir adet Allah'ın kulu yanıma geldi.

"Selam."

Şaşırmıştım ve bu sesime de yansımıştı.

"Selam."

"Çok iyiydiniz sahnede, sevgilin miydi?"

Ali'den bahsediyordu, hayır, demekle yetindim.

Bu sırada elini uzatıp "Enes," dedi. Bir eline bir Enes'e baktım. Bu sırada arkadan tanıdık bir ses duyuldu.

"O elini bir taraflarına sokmadan indir istersen."

Savaş'dı gelen. Sinirlendiği belliydi. Bu dengesiz hallerine sinir oluyordum.

"Savaş ne oluyor?" dedim.

Bu sırada Enes konuştu.

"Hayırdır birader sen kimsin?"

Savaş daha çok sinirlenmeye başlamıştı. Kolumdan tutarak beni yanına çekti.

"Bu kızdan uzak duracaksın aslan parçası," dedi bu sefer.

Enes Savaş'ın inadına gitmeye devam etti.

"Allah Allah gitmezsem nolur?"

Bir yerden tanışıyorlarmış gibiydiler. Sanki Enes, Savaş'ın bilerek sinirine gidiyordu. Savaş daha fazla tutamadı kendini ve Enes'e girişti. Bu sırada Ali tuvaletten gelmişti. Diğerleri de yanımızda bitmişti. Ben ise Savaş'ı çocuktan ayırmaya çalışıyordum.

"Savaş dur, Allah aşkına dur, ne yapıyorsun? Savaaşşşş..."

Ne bağırmam ne de önüne geçmem engellemiyordu Savaş'ı. Ali ve diğerleri de bana yardım etmeye gelmişti. Alilere sonunda bakışı atarak Savaş'ı durdurmaya devam ettim. Sonunda Enes'i Savaş'tan ayırdıklarında yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Savaş hala ağzında küfür geveliyordu.

Bizimkiler Enes ile ilgilenirken ben Savaş'ı kafeden çıkardım. Hayvan gibi bir şey olduğu için çıkarana kadar benim de canım çıkmıştı ya, neyse.

"Savaş ne yapıyorsun sen ya?" dedim sinirle.

"Asıl sen ne yapıyorsun ya sana gelip seni istediğimi söylediğim halde beni siklemiyorsun, tanımadığın elin adamı yanına gelip yavşıyor hoşuna gidiyor."

"Hoşuma mı gidiyor? Ulan çocukla konuşamadım bile anlamadan dinlemeden niye dalıyorsun çocuğa? Ben çocuğa istemiyorum demesini de bilirim. Senin ortalığı dağıtmana gerek yok. Bir izin versen ben zaten çocuğa cevabını vereceğim."

Savaş sinirle önümüzde duran çöp kovasını tekmeledi ve bana geri döndü.

"O yüzden mi gözünün içi parladı çocuğu görünce?"

"Gözümün içi mi parladı? Kıskançlık senin gözünü kör etmiş, kuruyorsun kafanda Savaş."

Bunları söylerken histerik olarak gülüyordum. Ama gülüşüm sanırım çok farklı algılanmıştı.

"Sana sevdiğimi söyleyeyim, kıskanayım. Sen otur dalga geç."

Savaş bunu söylerken sinirli hali gitmişti. Ama yüzünde kırılmış bir hal vardı.

"S-savaş..."

Konuşmama izin vermedi.

"Git ne halin varsa gör Yaren."

Sonra arkasına bakmadan dönüp gitti. Az ötemizde duran arabasına bindi ve son gazla kafeden uzaklaştı.

Moralim bozulmuştu. Alilere eve geçeceğimi söylediğim bir mesaj atarak evin yolunu tutmuştum. Savaş'ın o hali gözümün önünden gitmiyordu. Gerçekten sevdiğine inanmaya başlamıştım. Eğer öyle olmasa bu rezilliği neden yaşadık ki? Ya da Savaş'ın hareketlerime alınmış olmasının nedeni başka ne olabilirdi ki?

Yine güzel zaman geçirmek için kalkıştığım işte moralim bozuk günü sonlandırıyordum. Şimdi gidemezdim Savaş'ın yanına. Ama pazartesi gönlünü alacaktım kafaya koymuştum. 

İNTİKAM 1: Karanlık OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin