Multimedya'daki şarkı: IC3PEAK- This World
Bu şarkıyla dinleyin lütfen çünkü bu bölüm "o odada" bu şarkı yankılanıyor.
Acı belki de her şeydi.
Acı, adım atmak.
Acı, nefes almak.
Acı, yaşıyor olmaktı.
Acıyı hissetmek mi? Güzel, yaşıyorduk.
Acıyı hissizliğe değişecek korkak yüreklerin ortasında, bir masada oturuyordum.
Papatya ile.
Sorumsuz ailemin suçu değildi, ilgilerini yanlış yöne veren ebeveynlerim suçsuzdu şimdi burada oturuyor oluşumdan. Dışarıdan gözüken, ailemin bu saatte sokağa çıkmama izin veriyor olmasının bedeli gibiydi. Ama değildi. Yaşamın ortasında mücadelemi kolaylaştırmaktı belki de yaptıkları, odamın dışında ölüm vardı.
Hiçbir şey benim bu odada oluşumun suçlusu değildi, ben hariç. Elbette bilemezdim ama bu odaya girmek, Matem'i gizlice dinlemek benim suçumdu.
Papatya sessiz ve şaşkınlıkla etrafına bakınıyorken derin bir nefes aldım. Başım zonkluyordu, müziğin sesi tüm beyin kanallarıma erişiyordu. Ve yine öyle bir müzikti ki bu gece seçilmiş olan, kafayı kırdırıyordu.
"Canseza," diye seslendi Papatya. Gözleri çapraz masada alkolün etkisiyle bel altına vurmuş birkaç sarhoşa kayıyordu. Bu işin içinde kendisinin de en başından beri olduğunu düşünüyordu, ısrarcıydı ve onun buna hakkı vardı. Ne de olsa ilk önce onun başına gelmişti, er ya da geç bizi bulacak bela.
"Efendim," dedim yüzüne dönerek. Doğal olarak garipsemiş gözlerini bana çevirdi. Birkaç kez kırpıştırdığı gözlerinden şaşkınlık duygusu okunuyordu.
"Burası nasıl bir yer böyle... İnsanlar ne yaptıklarını bilmiyorlar." İfadesiz suratımda yine de tek bir kımıldama olmadı. Hepsinden bağımsız, kot pantolon ve tişörtlerimizin üzerindeki spor hırkalarımızla bir köşede oturmuş Matem ve diğerlerinin işlerinin ya da her ne yapıyorlarsa o şeylerin bitmesini ve buradan gitmeyi bekliyorduk.
Önündeki su dolu bardaktan bir yudum aldı. Kayra'nın getirdiği birkaç meyve suyu ve su dolu bardak öylece masanın üzerinde duruyordu.
"Evet," dedim gözlerimi vişne suyuna dikerken. Ona uzandım.
Elimdeki bardağa güvenmemem gerektiğini biliyordum, yerine oturmayan taşların huzursuzluğunu çekiyordum ama daha fazla gergin kalırsam başımın gerçekten de çatlamasından korkuyordum.
Bardağın yarısına dalgınca geldiğimde Papatya koluma dokundu. "Geliyorlar."
Gözlerimi kaldırıp kapının girişine baktım. Matem ve Alkan önden geliyorlardı bir şeyler konuşarak. Daha çok Alkan konuşuyor, Matem analiz ediyor gibiydi. Burkay ve Kayra sessizce arkadalardı. Bardağı masanın üzerine bırakıp gelişlerini izledim. Karşımızdaki uzun koltuğa orturduklarında artık Alkan da susmuştu.
İnci karası parıl parıl gözlerine baktım. Cildinin üzerine sinmiş renkli ışıklar gözlerinden hiçbir şey çalamamışlardı. Çekik gözleri bu akşam biraz daha bayıklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
General FictionTanrı'm. Ya canımı alırsın, ya bana elini uzatırsın ki o el taşların en kıymetlisi elmastan doğan güneşin sıcaklığını avcuna sıkıştırmıştır. İşlenmemiş, pırlantadan küçük kalbimi koruduğun avcunun sıcaklığını hissetmeme izin ver. Tanrı'm. Donuyorum...