Gözlerim yavaş yavaş açılmaya başlıyordu. Gözlerimi açabildiğim kadar açtığımda hiçbir şeyi tam net göremedim. Etrafıma bakındığımda çok garip, depo gibi bir yerde bulunduğumu fark ettim. Küçük ve daracık bir ortamdı. Her yer toz içindeydi ve bu burnumun kaşınmasına sebep oluyordu ama hiçbir şey yapamıyordum çünkü kollarım sandalyenin arkasına bağlanmıştı üstüne üstlük ayaklarımda bağlanmıştı. Tavandaki gözlerimi kamaştıran sarımtırak şeyin lamba olduğunu tahmin edebiliyordum.
Tam o sırada kapı sert bir şekilde açıldı, bu oydu! Siyahlara bürünmüş olan şahıs, beni bu hale getiren şahıs. Oydu işte! O yanıma doğru ağır bir şekilde yürürken, ben konuşmadan edemiyordum. ''Neredeyim ben? Kimsin sen? Amacın ne? Ne yapacaksın bana? Ne istiyorsun benden?''
gibi sorular sormaya başladım ama hiç cevap vermiyordu, o kadar sessizdi ki bu sessizlik insanı korkutuyordu. Korkudan kalbimin neredeyse yerinden fırlayacağını hissettim. Dibimdeydi, bana öylece baktığını hissedebiliyordum, yüzüne geçirmiş olduğu kar maskesi yüzünden yüzünün tek bir noktasını bile göremiyordum, gözlerini dahi onun beni nasıl görebildiğini de anlamış değildim. Yavaşça çömelmeye başladı. Ayağımda ki ipleri çözüyordu, ipleri çözer çözmez vücudum korunma içgüdüsüyle refleks olarak ayağımı onun karnına geçirmeme neden oldu. Biraz sersemlemişti, kendine geldiğinde bana kötü bir şey yapacağını biliyordum ama ellerim hala bağlı olduğu için kaçamıyordum da. Siyahlı şahıs kendisini toparladığında ayağa kalktı ve hızla biraz çömelip yüzümün sağ tarafına tokadı yapıştırdı. Canım çok acımıştı, kafam 90 derece dönmüştü ve bende hiç oynatma gereği duymadan kafamı öylece o yönde tutuyordum. Neyse ki taktığı eldiven acımın hafiflemesini sağlamıştı. Acaba eldiven olmasaydı kafam kopmuş mu olurdu? Siyahlı şahıs fazla zaman kaybetmeden arkama geçti ve bu seferde ellerimi çözmeye başladı. Doğrusu biraz şaşırmıştım, bu kişi önce beni birilerine dövdürtüyordu, beni boş bir depoda bir sandalyeye bağlattırıyordu ve daha sonra ona vurduğum halde bana kaçmamda yardımcı oluyordu. Bunun amacı neydi böyle? İpi çözdüğünde ilk iş bileklerime bakmak oldu. Mahvolmuştu bileklerim. Çok belirgin bir şekilde ipin izi çıkmıştı ve derim soyulup kıpkırmızı olmuştu. Üstüne üstük ellerime kanın gidememesinden dolayı ellerimi hissedemiyordum bile. Bir anda beni kolumdan tutup kapıya doğru sürüklemeye başladı. Tam kapıyı açtı ki kapının önünden yüzüne kar maskesi geçirmiş biri çıktı. Onu iyice süzdükten sonra giydiği kıyafetlerden onun kız olduğunu anlamıştım. Birden bacağının arkasından çıkarttığı objeyi siyahlıya doğru doğrulttuğunda şok oluştum. Tanrım bu bir SİLAHTI! Tam çığlık atacakken siyahlı ağzımı eliyle kapattı ve artık nasıl yapabildiyse birden o da cebindeki bıçağı çıkartıp karşımızda duran tanımadığım kızın karnına sapladı. Ağzımın kapalı olmasına rağmen bağırmadan kendimi tutamadım. Yerlere çömelen kız en sonunda tamamen düşerek bayıldı. Siyahlı beni beraberinde sürükleyerek koşmaya başlamıştı. Arkama baktığımda yerde yatan kızı bir kez daha görmüştüm. Acaba ölmüş müydü? Depoda merdivenli bir bölüm vardı, merdivenlerin yanından geçerken kafamı yukarı doğru kaldırdığımda merdivenlerin orda bizi izleyen biri olduğunu fark ettim. Bir kadındı. Siyah gözlük ve siyah eldiven takmıştı. Üzerine ise dizlerine kadar uzanmış bej renginde bir trençkot giymişti, siyah topukluları vardı buradan görebildiğim kadarıyla. Kahverengi saçları vardı ve onları yana toplamıştı. Tanrı aşkına, kimdi bu kız? Ben soru yağmuruna kapılmışken siyahlı beni sürüklemeye devam ediyordu. Sürüklüyor, sürüklüyor ve sürüklüyordu! Daracık koridor gibi bir yerden geçiyorduk ve ilerledikçe buranın az çok okulun koridorlarına benzediğini fark etmiştim ama buranın neresi olduğu hakkında hala bir fikrim yoktu. Sanırım burası okulun hiç bilinmeyen veya girilmeyen bir yeri falandı. Birkaç dakikanın ardından siyahlı beni sürüklemeyi sonunda kesebilmişti! Bacaklarım kopmak üzereydi sanki karşımızda duran bir kapı vardı. Siyahlı beni tutarak benim kendisinin önüne geçmemi sağladı ve nihayet kolumu bıraktı. Arkamda olduğunu düşünerek kapıya öylece bakıyordum ama emin değilim arkamda mıydı, yoksa değil miydi? Bu merak yüzünden sonunda göz ucuyla arkama baktım ama o orada yoktu, SİYAHLI YOKTU. Sanki birden karanlığın içinden yok olup gitmişti. Önüme döndüğüm ve kapıya olan bakışmama devam ettim. Kapı çok eski görünüyordu. Tahta bir kapıydı sanırım. Sonunda kapı kolunu çevirmek aklıma gelince elimi kaldırdım ve titreyerek kapı kolunun üzerine koydum. Kapının ardına ne olduğunu bilmiyordum, bomba olsa bile beni ilgilendirmezdi. Nasıl olsa bana olan olmuştu, bu saatten sonra ne değişirdi ki? Kapı kolunu çevirdiğimde hiç bir şey olmamıştı. Kapı bile açılmamıştı, herhalde kitli olmalıydı. Kapının kitli olmasından dolayı çıkak için hiçbir şansımın olmadığını anladım ve duvara öylece sırtımı yaslayıverdim. Duvarın fazla tozlu olmasından dolayı alerji olmuştum ve kulağa ne kadar iğrenç gelse de sanırım sinüslerim dolmuştu ve kafam inanılmaz iğrenç bir şekilde ağrımaya başladı. Kafamı elimle ovuştururken elim kafamdaki bir şeye takılmıştı. Uzun ve ince bir şey.Kafamda ki nesneyi tutup saçımdan çıkarttığımda bu nesnenin bir tel toka olduğunu fark etmiştim. Elime tel tokayı aldığımda 'Bu tel tokayla ne yapabilirim, bir düşün Cara' diye kendime söyleniyordum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Going BAD
RomanceBunlar benim için çok mu fazlaydı? Hayır, bu benim hayatım, böyle olmaması gerektiğini biliyorum ama hayat olması gerektiği gibi değildir, olduğu gibidir. Ve bende bunu kabullenmek zorundayım. Ama kaç yıldır, ben uyuyor muydum ki bu olanları göreme...