"İç hadi."
"Ne?" Gözleri masasında duran evraklara kayarken arkadaşının neyi kastettiğini anlamamıştı. Daha doğrusu dalgın kafası çevresinde olup biteni algılamakta bi hayli güçlük çekiyordu.
"Kahven diyorum soğudu, içmeyeceksen bana ver bari, ziyan olmasın." Aklı fikri midesinde olan arkadaşına kınayıcı bir bakış atarken, soğuk kahveyi aldığı gibi inadına kafasına dikti.
"Eh her şey tamam olduğuna göre dökül şimdi!" Ahmet'in ne demek istediğini anlamadığı için tek gözünü kırpıp soru sorarcasına kafasını sağa sola salladı. Ahmet, arkadaşına manidar bir bakış atarken elini hadi dercesine salladı.
"Artık her şeyi anlatma vaktin geldi ha ne dersin?" Fırat derin bir nefes aldı, kafasını sandalyeye yaslayıp gözlerini kapattı. Haklıydı arkadaşı, her şeyi anlatma vakti gelmişti.
"Bu konuşma bir yerlerden tanıdık geliyor" dedi Fırat yüzünde yarı bir gülümseme ile... Daha önce gemide benzeri bir konuşmanın başlığının aynı bu şekilde olduğunu anımsayarak.
"Öyle, ama o zaman sen deli gibi her şeyin tam tersini iddia etmekle meşgul olduğun için bir yere varamamıştık dostum."
"Tamam Kara Ahmet haklısın, bu sefer kaçmak yok, ne sorarsan dürüst olacağım." Ellerini teslim olur gibi yukarı kaldırıp yerinde dikleşti.
Yüzündeki zafer gülümsemesini gizlemeden gösteren Ahmet, düşünür gibi yapıp ellerini çenesine koymuş, işaret parmağını arkadaşına yöneltmişti.
"Dün apar topar neden Zehra'yla konuşman gerektiğini söyleyerek gittiğini anlat önce." Daha en başından böyle bir soru sorduğu için arkadaşına içinden küfretse de Fırat, bir kere söz vermişti, dürüst olacaktı.
"Bir yanlış anlaşılma durumundan oraya gitmek zorunda kaldım."
"Hmm, peki neymiş o yanlış anlaşılma?" Tek kaşını kaldırıp her şeyi bildiğini ima eden bir sırıtış yerleştirdi yüzüne.
"Kartları açık oynayalım diyorsun yani Kara Ahmet, peki öyle olsun ama unutma bu konuşmanın sonunda sende benim sorularımı cevaplayacaksın."
Bu oyunun sonunda sende yanacaksın!
Meydan okuyan bakışlarını arkadaşına göndersede pek etkilemiş gibi durmuyordu. Ama arkadaşı yanılıyordu. Herkesten gizlediği şeyi kendisi çok iyi biliyordu. Ve kararını vermişti, bugün o da onu zorlayacaktı.
"Zehra'nın nişanlanacağını duydum." Dişlerini sıkıp hem bu can sıkıcı durumun gerçek olabilme olasılığını hemde aklı bir karış havada kardeşinin nasıl böyle bir şeyi yanlış aktardığını sorguluyordu.
Ahmet ise Zehra'nın nişan meselesinin bir yanlış anlaşılma olduğunu öğrendiğinde rahat bir nefes verdi. En azından kardeşinin hala bir şansı vardı.
"O kadarını biliyoruz herhalde, sen neden oradaydın?" Dün ikisi sohbet ederken kız kardeşi aramış ardından Fırat ok gibi yerinden fırlamıştı. Bir şekilde Pınar'la karşılaşmış ve aralarında ki konuşmayı sormuştu. Duydukları ile biraz üzülmüştü, daha doğrusu onu kardeşinden farksız olan adama yakıştırıyordu. Yine de mutluluklar dilemişti içinden. Anlamadığı ise Fırat'ın bu saatten sonra oraya gidip ne yapacağıydı...
O yüzden sonraki gün hemen evine damlayıp sorguya çekmeye karar vermişti ve şimdi buradaydı. Arkadaşının yüzüne dik dik bakarken aşkın adamı ne hale getirebileceğine bir kez daha şahit oldu.
Fırat çoğu insanın aksine hayatının merkezine duygularını koymazdı. Özellikle söz konusu görevi olduğunda asla taviz vermez, ne hissederse hissetsin olması gerekenin dışına çıkmazdı. Birçok erkek için güzel ve karşı konulamaz kadınlar hayatına girmeye çalışmışsa da bir şekilde Fırat bunu istememişti. Fırat, buna kendince 'görev esnasında kimseyle herhangi bir yakınlık kuramam' şeklinde bir açıklama getirmişse de Ahmet buna inanmıyordu. Kesinlikle kaderden kaynaklı bir şeyler olduğunu düşünüyordu. İlahi gücün bir şekilde onu kötü şeyler yapmaktan alıkoyduğuna inanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELİRSİZ KURTULUŞ
SpiritualHayat; benim için günler önce tüm sıradanlığı ve olağanlığıyla devam ediyordu, olması gerektiği gibi... Ufak bir duygunun hayatın rotasını değiştirecek bir güce sahip olacağını tahmin edemezdim, küçücük bir 'merak' duygusunun ilerlediğim çizginin dı...