Kaos zamanı... Karşıyaka / İzmir / Türkiye
Noyan karanlık apartmanda titreyen ellerin arkasından tuttuğu ışıklarla ilerliyordu. Sol elinde tersten, saplamak için hazır tuttuğu kanlı bir et bıçağı, sağ elinde bir nacak vardı. Arkasından gelen biri on dokuzunda, biri on yedisinde iki genç kadın ve onların büyük babalarını evlerine bırakmaya çalışıyordu. Karanlık apartman bir mezar kadar sessizdi. Noyan arkasından gelenlerin nefes alış verişini duyuyor, korkudan en az kendisi gibi çıldırmak üzere olduklarını biliyordu. Serkan Yeşiltepe aşağıda apartmanın girişini tutuyordu. Dışardaki kaosun sesi bile bu kadar ağır, bu kadar yorucu değildi. Geniş apartmanın, beton merdivenlerini tek tek çıkarken hava sanki daha ağırlaşıyor, yerçekimi sanki daha da güçleniyordu. Üst katlara çıktıkça dışarıdan gelen sesler azalıyor, onları şüpheye, karanlığa ve korkuya çeken sessizlik artıyordu. Yanından geçtikleri bir kapı aniden gümlediğinde dördü birden yerinden sıçradı, ahşap sokak kapısının ardından bir tıslama ve kapıyı tırmalayan tırnakların, ağır hastalıklı sesi geldiğinde Noyan baş hizasına kadar kaldırdığı eli titriyor, eklemlerinin beyaz kısımları açıkça belli oluyordu. Noyan kamburunu çıkarmış, öne eğilmiş, saldırmaya veya savunmaya hazırlanmıştı ama o kapı sesi gelmedi. Sadece derin hastalıklı soluklar, iniltiye benzeyen bir ses ve kapıyı tırnaklayan, bir zamanlar insan olan pençenin varlığı... Bu sırada aşağıdan gelen haykırışla Noyan hızla merdiven boşluğuna döndü, yankılanarak gelen ses Serkan'a aitti. Noyan düşünmeden, "Burada kalın!" diyerek tırabzanların diğer tarafındaki merdivenlere sıçradı.
Birkaç basamak indikten sonra aynı şeyi yeniden ve yeniden yaptı. Son merdivenlere atladığında apartmanın girişenden gelen alevlerin sarı sıcak ışığı ve oynaşan gölgeler yutkunmasına neden oldu. Serkan Yeşiltepe yerde yatıyordu, çevresinde altı, üzerinde dört kişi vardı. Noyan neredeyse ileri bir kaplan gibi atılırken hatırlamadığı bir şeyler söyledi, hayvani, vahşi bir şeyler, genetik kodlarının diplerinden, içindeki karanlıktan gelen bir şeyler.
Serkan Yeşiltepe'nin üzerindekiler onun geldiği elbette duymuşlardı ama artık bunun için çok geçti. Apartmana en yakın olanı aydınlıkta durduğu için gözlerini kısarak karanlık apartmana bakmış, orada parıldayan bir şey gördüğünü düşünmüştü. Aslında haklıydı, gördüğü şey Noyan Yonci'nin ona fırlattığı el baltasıydı. Nacak yirmilerin sonundaki, kan ve pislikle kaplı adamın anlı ve sağ gözüne gömüldüğünde, adam gurultulu bir sesle geriye doğru devrildi. Diğeri Noyan'ı görmekten çok hissetmiş gibiydi, hızla ona doğru dönüp ileri atıldı ama Noyan'ın elleri ondan daha hızlı, ruhu daha öfkeliydi.
Kendine uzatılan elleri Aikido'da da uygulanılan Irıminage'ye adapte edip yana itti. Rakibinin yanından geçmesini sağlarken sol eli havada sert bir yay çizdi. Saldırgan adam apartmanın içine doğru düşerken omurgasına kadar yarılmış boğazından fışkıran kanlar duvarda geniş bir leke bıraktı. Üçüncü adam ayağa kalkıp dönmeye çalıştı ama Noyan'ın havayı yaran tekmesi adamın suratını dağıtıp geriye fırlattı. Dördüncü onu boğmak için saldırdı, suratı Serkan Yeşiltepe'nin kanıyla kaplıydı, Noyan önce boğazını tutan ellerin dirsek bağlantılarını kesti, ardından zaten sola doğru uzattığı bıçağı, çaprazdan, hiç geri çekmeden adamın boğazına gömdü. Dördüncü adam yere düşerken üçüncü yerden kalkmaya çalışıyordu. Ancak Noyan buna müsaade etmedi, onu saçlarından tuttu ve boynuyla omzu arasına bıçağını iki kez sapladı. Hızla Serkan'a geri döndü ama yapabileceği bir şey yoktu. Boğazı ısırılarak parçalanmış, atar ve toplar damarı açıktaydı, Noyan'ı zar zor görüyor, kendi kanında boğuluyordu.
Sadece zayıfça, "Onları... koru..." diyebildi ve durdu. Noyan onu izlerken genç adamın gözleri çoktan donuklaşmıştı. Bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama bu sırada apartmanın içinden yankılanarak çıkan iki genç kızın çığlığını duydu. Duraksamadan karanlığın içine geri daldı...