New York/ABD
Petrol imparatorlarından en sessiz ve medyanın gözüne batmayanı James Bakesfield'di. Bakesfield her zamanki lacivert, el dikimi takım elbisesiyle maun masasının başında oturmuş, görüntülü iletişimin sağlanmasını bekliyordu. Yaklaşık altmışlı yaşlardaydı, her zaman kilosuna dikkat etmiş yaşlı adamın gücü ilk bakışta hissediliyordu. Her zaman ciddi ve ruh hali anlaşılmaz olan yüzü köşeli, sert hatlara sahipti. Yüzünde küçük kalan gözleri, çıkık elmacık kemiklerinin ardından yaşıtlarında nadir görünen bir parıldamayla bakıyordu. Beyaz, ensesine kadar uzamış saçlarını itinayla geriye taramıştı. Çoğunlukla çalışanları şu anda olduğundan farklı olarak Bakesfield'in sevecen ve sıcak bakışlarını bilirdi. Ancak çalışanlarının Bakesfield hakkında çok az bilgisi vardı. Görüntülü bağlantı sağlandığında karşısındaki adamın görüntüsüne çatık kaşlarla baktı. Adam her zamanki gibi açık krem rengi keten takım elbise ve beyaz Panama şapkası takıyordu. Adam altmışlı yaşların sonlarında görünüyor, bu Yaş ona ayrı bir bilgelik ve etkileyicilik veriyordu. Bakesfield her zamanki soğuk İngiliz aksanıyla, "Bundan emin misin?" diye sordu.
Panama şapkalı adam umursamaz bir omuz silkişi ve her zamanki yarım gülümseyişiyle, "Bir ön görü, bir kehanetten ne kadar emin olabilirsin ki? Falcının kehanetini işaret eden her şey gerçekleşti," dedi. Zor zamanlardan yüzünde kalan çizgiler adam gülümsedikçe derinleşiyor, yaşı hakkındaki ilk düşüncelerin şüpheler içinde kaybolmasını sağlıyordu. Bakesfield başını hafifçe yukarı kaldırarak, tek kaşını yükseltti, "Kapıyı korumaya devam et. Mademki kehanet gerçekleşiyor, açılacak kapının ilk yolcusu çoktan seçilmiştir. Onu bul ve gitmesine yardımcı ol. Yüzyıllardır bu bekleniyor. Şimdi beklenilen zaman çok daha önemli oldu. Sayımız azalıyor, soyumuz tükenmeden ya da Karaadamlar kim olduğumuzu anlamadan kapı açılmalı," dedi.
Panama şapkalı adam uzun zamandır Bakesfield ile tanışıyordu. Kendisinden çok daha yüksek bir seviyedeydi. Şapkasıyla Bakesfield'i selamlarken, "Ruhumun son zerresine kadar kapıyı koruyacağım. Size hizmet etmek bir zevkti," dedi. Bakesfield uzun yıllardan beri ilk kez duygularının açığa çıkmasına izin vererek çene kaslarını sıktı, "O zevk bana ait," dedi. Görüntülü görüşmeyi sonlandırdı.
Görüntü kaybolduğunda panama şapkalı adam kendisine sakladığı sırrı düşünüp gülümsedi. Kapıyı açacak olanları 2002'den beri izliyordu. Bakesfield ise önünde hazırlanmış olan raporlara bakıyordu. Londra'dan gelen bu raporların başında ki isime baktı. Ian... Başını iki yana sallayarak, "Demek zamanı geldi," diye fısıldadı. "Peki bunu kaldırabilecekler mi Otto?"
"Başka şansları yok Bakesfield... hiç yok..."
Bir, belki iki saat sonra...
James Bakesfield'dın dünyanın gözüne batmamasının en önemli sebebi sahibi olduğu Nex-Co Oil adlı imparatorluğu Edward Mc Rollins'in yönetmesiydi. Bu, on yıl kadar önce Nex-Co Oil'in yönetim kurulu tarafından karar verilen sessiz bir ihtilaldi. Bakesfield artık sadece bir yöneticiydi, hem de kendi imparatorluğunda. Yaklaşık altmışlı yaşlarda, her zaman kilosuna dikkat etmiş yaşlı adamın gücü ilk bakışta hissediliyordu. Bakesfield her zamanki lacivert, el dikimi takım elbiselerinden birini giymişti. Nex-Co Oil imparatorluğunun karargahı olarak sayılan NexTower'ın yüz on ikinci katındaki yönetim ofisinde, maun masasının başında oturmuş olan adama gizlemekten çekinmediği nefret dolu bakışlarla bakıyordu.
Oval şekilde tasarlanmış odanın ön cephesinde eşsiz bir New York manzarası vardı. Manzaranın önünde Mc Rollins'in geniş, klasik masası vardı. Oda granit ve maun şeritlerle kaplanmıştı. Camın her iki yanında da artık boyları bir buçuk metreye ulaşmış bonzai ağaçları yerleştirilmişti. Odanın girişini iki kanatlı kalın maun kapılar tamamlıyordu.