Salonda uğultular kulak tırmalayacak kadar yükselmişti. Wang Yibo çevresinde gülen yüzlere boş gözlerle bakarken, kendi gözünden akan birkaç damla yaşa aldırmadan önündeki adama sarılmış, kalbinin yaşadığı korkuyla hızlı hızlı atmasına engel olamamıştı.
Xiao Zhan kendisini saran kolların bir an titrediğini hissettiğinde yaptığı hatanın farkına varmış, gür çıkan sesi kısılmış, sırtını sıvazlayan eli yavaşlamıştı. Yaptığı saçma şeyden dolayı içinden kendine acımasızca küfrederken, dudakları arasından hala onun adını sayıklayıp, elleri güçte olsa sırtında sıcaklığını hissettirmeye çalışıyordu.
''Yibo! Tamam geçti. Özür dilerim hatalıyım lütfen affet bu aptal adamı. Ne olur?''
Wang Yibo kendisini saran kollardan sıyrılarak ayrılmış, gözyaşlarından ıslanan gözlerini onun gözlerine kenetlemişti. Hemen ardından tek bir kelime bile söylemeden sıkıca sarılmış, boynunun en ince yerindeki teninin kokusunu çekmişti içine.
Kokusu tüm vücudunu bir sarmaşık misali sarmış, çiçekleri ona baharı yaşatırken, dikenleri acımasızca batmıştı tenine.Her bir nefeste dikenler usul usul ilerlemiş, aldığı nefesi geri veremesin diye batmıştı kalbine. Acısı tüm vücudunu kaplayıp sızlarken, çiçek açan tarafı ona hayatı getirmişti bir kez daha.
Arafta kalmış düşünceleri kendi içinde boğuşurken, Zhan'ın ona bir kez daha sımsıkı sarılmasıyla sanki kan gölüne dönen savaştan galip ayrılmış gibi berraklaşmıştı zihni.
Saçma düşünceleri uçuvermişti bir bir aklından, ucunda sallanan rengarenk püsküllü uçurtmasıyla. Gökyüzünde gözden kaybolana dek uçmuş,güneşe karışıp yok olmuştu.
Onun sıcaklığı işte buydu. Xiao Zhan'ın onun teninde hissettirdiği sıcaklığı tam olarak güneşin ta kendisiydi ve Wang Yibo güneşin içini yakıp kavurmasına izin vermişti. Güneşin kendisini küle çevirmesi için daima orada olacaktı.
''Tamam güzelim. Ama lütfen bir daha sakın böyle bir şeyi aklından bile geçirme.''
Zhan sadece başını minik hareketlerle sallamış, ardından kızaran gözleriyle topak burnuna bakıp sevimli görünen burnunun ucuna kendi burnunu sürtüp, dudakları arasından ufak bir kıkırtı kaçırmıştı. Gülen yüzü Wang Yibo'nun da gülmesini sağlamış, onunda hemen dudaklarının kıvrılmasına neden olmuştu.
Salonda hala sessizlik sürerken, uzaktan tok sesli bir öksürük sesi duyulmuş, ringin ortasında ki iki adama bakan herkes yönünü o tarafa çevirmişti.
Zheng Lui sıkı olmayacak şekilde yumruk yaptığı elini hemen dudaklarının önüne getirmiş, ardından çok sesli olmayacak bir şekilde ortamdaki kasvetli havayı dağıtmak için öksürmüştü.
Bakmasını istediği kişiler ona bakmayınca bir kez daha aynı hareketi yapmış, ringin ortasında birbirine sarılmış bir şekilde duran iki adamın dikkatini çekebilmişti sonunda.
''Sikeyim yeter ama gidin odanızda sevişin, kötü örnek olmayın millete. Sizin yüzünüzden burası aşk yuvasına dönecek.''
Fanxing hala kahkahasını tutmaya çalışırken, babasının söyledikleri yüzünden daha fazla ayakta duramamış, dizleri üzerine bırakıvermişti cılız bedenini.
Elleri her kahkahasında zemine vurup tiz bir ses çıkarırken, boynunu geriye doğru atıp sesinin daha yüksek çıkmasını sağlamıştı.
Oğlunun kendini kaybedecek kadar gülmesine iyice sinir olan adam geriye dönüp gitmek için hazırlanmış, tam o zaman çıkacakken yapması gereken kesinlikle buymuş düşüncesiyle oğlunun kafana hızlıca vurmuştu.