Healing 🌾

1.1K 119 85
                                    

Alec:

Günlerimi odamda dinlenerek geçiriyordum. Uyandığım günden beri yaklaşık 10 gün geçmişti ve işleri annemle Jace ele almıştı.

Bunu bana yapan kişinin Jace'in annesi olduğunu öğrenmiştim. Jace olan şeylerden sonra onun idam edilmesi gerektiğini söylediğinde bu konuda emin olup olmadığını ona defalarca kez sormuştum. Ama o yine de bu kararın doğru karar olduğunu söyleyip durmuştu. Sonrasında yanına bir grup asker alıp annesinin kaldığı eve gitmişti.

Ama kadın kaderini biliyormuş ki Jaceler oraya gittiğinde kadını kendini aşmış halde bulmuşlar. Sanırım kadına oğlu tarafından idam edilme düşüncesi ağır gelmiş. Aynı durumda ben de bu yolu tercih ederdim diye düşünüyorum.

Jace belli etmese de bu durumdan etkilenmişti. Annesinin bedenini düzgün bir şekilde gömmek istediğinde ona kimse karşı çıkmadı. Hayatından sadece bir kez annesini görmüştü, onda da annesinin beni öldürmek isteyen kötü bir kadın olduğunu öğrenmişti. Bu onun için yeterince zor bir durumdu.

Benim bedenim ise henüz kendine gelememişti. Sanki yüzlerce tonluk bir kaya altında kalmış gibiydim. Zar zor hareket ediyordum ama günden güne daha iyi hale geliyordum. Magnus 2 dakika bile yanımdan ayrılmamaya çalışıyordu.

Bu dönemde bana en iyi gelen şey ise kızımdı. Onu kucağıma aldığım zaman minik eliyle parmağını tutuyor ve sonrasında bana küçük bir gülücük atıyordu. O zamanlar hayatın ne kadar mükemmel olduğunu anlıyordum işte.

Kafamda ise sürekli dönen şeyler vardı. Her ne kadar Magnus'un beni daha gözümü açtığım anda affettiğini biliyor olsam da ben kendimi o denli kolay affedemiyordum. Kafamda sürekli olan şeyler dönüp duruyordu. Zamanında benden alınan o vicdan duygusu şu an tüm hışmıyla üstüme çullanmıştı ve beynimi yiyip bitiriyordu.

Magnus'u hak etmediğimi düşündüğüm bir sabaha uyanıp Magnus'un yüzünü gördüğümde bencilliğim baş gösteriyor ve onu hak etmeyen halimden eser kalmadı artık diyordum ve kendimi buna ikna ediyordum. Her ne kadar bu doğru gelmese de Magnus'u ikinci kez kaybetme düşüncesini kaldıramazdım.

Bir yandan da ona her saniye daha da aşık oluyordum. Izzy bana uyuduğum zamanlarda olan şeylerden bahsetmişti. Magnus'un kendi canını hiçe sayarak atalar ile benim için konuştuğunu, onların Jace'i istediğini  duyunca da bundan vazgeçtiğini söylemişti. Ayrıca Clary'nin hamile olduğunu da öğrenmiştim.

Jace hala yüzüme zar zor bakıyordu. Ona onu affettiğimi söylediğim halde pişmanlığı yüzünden okunuyordu. Üç kelimesinden ikisi seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun değil mi Alec oluyordu her seferinde. Onun böyle acı çekmesine üzülsem de bir yanım hak ettiğini düşünüyordu. Onun yüzünden son zamanlarımda yaşadığım hüznün haddi hesabı yoktu çünkü.

Izzy ise belli etmese de Jace'ten daha kötü durumdaydı. Döndükten sonra Magnus orada olanları anlatırken babamın cenazesinden ve Izzy'nin laflarından söz etmişti çünkü. Izzy bana gelip benden özür dilememişti belki ama her sabah kahvaltımı odaya o getiriyordu. Yanıma uzanıp koluma sarılıyor, gitmediğim ve burada kaldığım için her seferinde bana teşekkür ediyordu. Onun pişmanlığının boyutu Jace'inkinden kat be kat fazlaydı ve bunu biliyordum. Ama yine de Izzy bunları tekrar açmamak için elinden geleni yapıyordu. Belki de bunları düşünüp kendinden nefret etmek istemiyordu.

Herkes bana yaptığı şeylerden pişman  olurken bense sadece Magnus'a karşı pişmanlık içerisindeydim. Çünkü Izzy ve Jace konusunda karşılıklı olarak kırmıştık birbirimizi. Ve ben bilmediğim bir rivayetin etkisindeydim.

Should See Me in the CrownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin