şarkılar bitmiş, the neighbourhood susmuş, o ara sokağın yanından geçiyoruz uchiha sasuke'yle. gece çökmüş ve kediler çöpleri karıştırıyor, tıkırtıları sokaktaki duvarları küflü binalardan çarpıp kulaklarımda yankı yapıyor.
sasuke'nin gitarı omzunda ama bir kere bile dokunmadı tellere. bugün o çalmadığı için kıskançlaşmış olmalı, şarkı bittiği gibi shikamaru'dan çekip alışını anımsıyorum. arada bugün normalden fazla bağırdığı için ağrıdığını bildiğim boğazından birkaç öksürük kaçırıyor, öksürüklerinin de yankısı kedilere karışıyor, kediler bölgelerine gelen —hatta belki de tanıdık olan— bedene dikiyorlar kulaklarını ve kuyruklarını.
kediler duruyor, ben duruyorum.
kediler gördükleri yabancılara tıslıyorlar, sasuke bana dikiyor gözlerini.
kediler kaçışmaya başlıyorlar, ben sasuke'yi öpmeye başlıyorum.
sasuke'nin sırtı kirli duvara yaslanıyor, ona benden çok yakışan metallica tişörtüm hışırdıyor, parmaklarımın arasına geçen kurumuş ve hafif kabarmış mulletleri sıkıyorum. sasuke hızla gitarı tutup kollarımın arasında duvara yaslıyor, hareketlerini kısıtlamadan ama dudaklarımızı da ayırmadan yapacağını yapmasına izin veriyorum. aksi durumunda gitara onun zarar diyebileceği bir şey olabilir, gitara zarar gelirse yumruk yiyeceğimi biliyorum.
uchiha sasuke gitarını kendi gözünden bile sakınıyor.
uchiha sasuke'nin gitarı için beni bile çiğneyebileceğini biliyorum.
boştaki elim tişörtten girip hassas tenini okşuyor, göremesem bile parmaklarım arasında kızardığını biliyorum, tırnaklarımı geçiriyorum. dilini ses çıkarmamak için inatla dişlerime itişini hissediyorum, gözlerime diktiği hırçın bakışları karşılıyorum. ilk görüşümde bir sürü yaraya ev sahipliği yapan kirli teni, şimdi bembeyaz ve sadece benim bıraktığım seviş izlerini kabul ediyor.
bunları yaparken sesini çıkarmıyor sasuke. ona zarar veriyorum, onu ağlatıyorum ama her şey bittiğinde pamuklara sarıp, onu tekrar tekrar seviyorum.
kısır döngünün çizgilerinde dans edip duruyoruz uchiha sasuke'yle.
sasuke beni çizgiden itiyor, ben sasuke'nin ağlamalarına doğru düşmekten korkup ellerini tutuyorum.
elim mulletlerini iyice sıkıp, kafasını geriye yatmaya zorluyor, sasuke tırnaklarını benim ona batırdığım gibi boynuma batırıyor. tek fark onun sınırının olmaması.
o canımı yakıyor, bunu yaparken korkmuyor. onu ağlatmalarımın acısını çıkarırmış gibi bastırıyor ellerini her seferinde ve bunu yaparken ağlıyor. ben ağlamıyorum, o benim yerime de ağlıyor.
"uzumaki." diyor böyle zamanlarda, dudaklarına damlayan gözyaşlarının altından benimle düşmenin eşiğinde bir gülümseme bırakıyor.
sasuke düşmesin diye bırakıyorum ellerini, ben düşüyorum, o izliyor.
benim düşüşlerim ve onun ağlayışları içinde dönüp duruyoruz.
en sonunda boğazından çıkan kısık sesi duyuyorum, duyulamayacak kadar kısık olsa da onunla ilgili her şeyi hissedebilirim o an. tek saniye bile kırpmadan ona ilgiyle diktiğim gözlerim sesini —ya da aramızda fark etmeden başlattığımız inat yarışını— kazanmamla kapanıyor ve saçlarına güç uygulamayı anında bırakıyorum, karışan telleri elimle nazikçe düzeltiyorum. tırnaklarım etinden çekiliyor, acıttığım yeri parmaklarımla okşuyorum. sasuke'nin kasılan bedeni ellerimin altında gevşiyor, düzensizleşen nefesi yavaşça normale dönüyor ve ıssız, kirli ara sokakta öpüşlerime karşılık vermeye devam ediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cry baby (nsn.)
Fanfictionumarım bana yalan söylemezsin ve söylersen biliyorum ki, senin ağlak bebeğin olmayacağım. 令和3年 naruto 一( naruto&sasuke ナル サス )