Ben Selim; Bayezid Han'dan olma Gülbahar hatun'dan doğma Devlet-i Ali Osmanî’nin Amasya sancağında Hakk'ın nefesini almış Hadim-ül Harameyn'uş Şerifeyn sıfatına nail olmuş Allah'ın aciz kulu Selim...
O Allah ki Yusuf'u kuyudan alıp Mısır'a vezir etti. Biz de O'nun sancağını yüceltmek için var olmuşuz, babamızın "Saltanatın boyunca zalimin zulmünü ortadan kaldır ki iyi bir isimle anılasın" sözüne muhatap olmuşuz.
Bu fani dünyaya gözlerimi anamın o sıcak koynunda açmışım sonra etraf şenlik alanı...
Kim bilirdi ki bu ufak 6. şehzade devletin başına geçsin. Ama babam bunu bilirmiş çünkü ben doğacağım günün sabahı nur yüzlü sarıklı bir ihtiyar Amasya konağımızın bahçesine peyda olmuş,orada bulunan nöbetçiye demiş ki Bugün bu hânede bir erkek çocuğu dünyâya gelecek. Babasından sonra pâdişâh olacaktır. Vücûdunun yedi yerinde ben bulunacak ve büyüdüğünde her ben sayısınca, âli-şân (şânı büyük) beyleri mağlup edecek. Sonra dualar ederek oradan ayrılmış.Nöbetçi bunları babama anlatacakken -babam bunlardan o zaman habersizmiş- beni kucağına alarak kulağıma ezan-ı Muhammedi ve kamet okuduktan sonra ismin Selim olsun demekteymiş ,nöbetçi babama olanları anlattığında ise mübarek ve kıymetli hünkarım şükretmiş.
Dedem kıymetli Fatih Sultan Mehmet Han ise bu haberi duyunca bana dualar etmiş , hatta ertesi gün sabahleyin, dedem Fâtih lalasına gece gördüğü rü’yâyı anlatmış: “Kendimi bir derya içinde gördüm. Yanımda oğlum Bâyezîd de vardı. Bir ara, deryanın karşı tarafından bir güneş doğdu. Güneş önce beni, sonra da Bâyezîd’i aydınlattı. Sonra yedi güneş daha doğdu.” dedemin lalası rü’yâyı; “Cenâb-ı Hak hayıra getirir inşâallah sizden sonra yerinize oğlunuz Bâyezîd’in sultan olacağını, ondan sonraki pâdişâhın yedi şöhretli kimseye galip gelerek, Müslümanları bir bayrak altında toplayacağını umarım” diyerek ta’bir etmiş.
En çok ağabeylerimle oynamayı severdim küçükken ama bunu çok az yapabildik.Bir gün babam bana dedemin yanına gideceğimi söyledi ,orası İslam aleminin en büyük kenti imiş ve dedem Fatih orayı fethettikten sonra tüm dünya dedemden korkar olmuş benim görmek için can attığım tatlı dedemden...
Bizde yola koyulduk ,lalam Mevlana Abdülhalim Hocam ile birer birer atalarımın fethettiği İslam mülklerinden geçmeye başladık.Buralardan geçerken lalam buraları hangi atamın Devletimize kattığını anlattı , sonra bi ara lalamın gözlerinden yaşlar süzüldü, nedenini sorduğumda bana nedenini şöyle açıkladı: "Ey benim yağız, benzersiz , zeki oğlum , sanma ki bu İslam mülkü kolaylıkla kuruldu, bu geçtiğimiz yer Çubuk Ovası'dır , burada aziz tebaamızdan ulu kişiler şehitlik mertebesine ulaştı.Burada senin atan Sultan-ı İklimi Rum Yıldırım Bayezid Han yenilgiye uğrayıp Timur'a esir düştü.Devlet-i Ali Osmani pare pare bölündü ve tebamızı adaletsizlikle yöneten beyler peyda oldu şunu unutma ki şehzadem Bineğin adalet olsun; eğer o bineğe binersen yolundaki engeller de yerle bir olur." Bu sözler beni çok etkilemişti.Hayatım boyunca aklımdan çıkmayan sözler...
Sonunda İstanbul'a varmıştık Elhamdülillah.İstanbul...Şehr-i Cihan-ı İslam...Henüz geldiğimde küçük yaşta olmama rağmen bu şehri idrak etmiştim;büyük surlardaki yarıklar dedemin sayesinde olmalıydı fakat yolda ecnebi dillerini konuşanlarda vardı demek ki dedem korkunç biri değildi;tüm insanları öldürüp evlerinden atmamıştı.Ben bunları düşünürken minareleri sonradan yapılmışa benzeyen ulu bir camiyi andıran lakin şu ana kadar hiç görmediğim renk ve yapıda bir mabedin yanından geçtik önce, sonra ancak bir at arabasının geçebileceği genişlikte sokaklardan ilerledik ve nihayet karşımıza halen bazı bölümleri yapılan Topkapı Sarayı çıktı.Saraya Bab-ı Hümayun'dan (Saltanat kapısı) bir şehzade olarak ilk adımımı atmıştım , kim bilir İlmine sual olunmayan Rabb'im bizleri bu kapıdan sultan olarak da sokardı bir gün...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAROLUŞ
Historical FictionBazı kesimlerce gaddar , kılıcında kan olarak (!) tanıtılan Yavuz Sultan Selim Han'ın bilinmeyen yönlerini ve hayat hikayesini gelin bir de kendi ağzından dinleyelim...