Bir şeylerin yokluğu olmadan aslında ne kadar önemli olduklarını asla anlayamıyoruz. Elimizdekinin kıymetini bilmeden nerdeyse yıllarca yaşıyoruz ve bu bazen yanımıza kar kalsa da bazen de hayatımızı bir kabusa dönüştürüyor. Hani ölmek dediğimiz zaman içimiz ürperir ya, korkarız. Dünyadan kopmak istemeyiz ama bazı şeyler var ki ölmekten bile daha beter, defalarca ölmeyi dilemeni sağlayacak bir şey.
Ozan, işte tam da o noktadaydı. Hayatının bir kâbus olduğu, her gün hareketsiz bir şekilde izlediği beyaz tavana bakarken ölmeyi defalarca dilediği o nokta. Konuşmayı bile zar zor başardığı. Vücudunu kontrol edemediği ve öylece beklemek zorunda olduğu o nokta.
Hayatı bir roman olacak kadar güzel geçiyordu. Her gün, Allah'ın her bir günü dışarıda, arkadaşlarıyla eğlenir, gezerdi. Ailesiyle arası hiçbir zaman bozuk olmaz, her zaman iyi anlaşırdı. Özgürlük denirdi ya tam olarak onu yaşıyordu. Daha gençti,16'ydı. Eğleniyordu. Ta ki günün birinde o kazayı yaşayana kadar. Hayatının karardığı her şeyin çok kötü bir kabusa dönüştüğü o kaza.
Yine bir gece dışarıdaydı. Arkadaşlarıyla takılmış eve dönmek için yola koyulmuştu. Saat epey bir geç olduğundan yollardaki trafik de azalmıştı. Öyle ki evine gitmek için girdiği ara sokaklarda ürpermeden edemiyordu. Aslında karanlıktan pek de korkmazdı ama konu insanlar olunca korkmadan da edemiyordu. Karanlığın hep kötülük için mükemmel bir zemin oluşturduğunu düşünürdü. Zaten çoğu kötü şeyler de karanlıkta gerçekleşirdi. Bu yüzden karanlık her zaman kötülüğün sembolü olmuştu. Sokaktan çıktığında derin bir nefes aldı. Ellerini hırkasının cebine soktu. Üşüyordu hava gitgide soğumuştu. Kış geldiğini her halinden belli ediyordu ama buna rağmen Ozan hala sonbaharın emarelerini taşıyan kıyafetlerini giyiyordu. Karşı kaldırıma geçmek için hareketlendi ama birkaç adımdan sonra lastiklerin acı çığlığı sokakta yankılandı. Ozan çarpmanın şiddeti ile havaya savrulup sert zeminde birkaç metre sürüklendi. Gözleri kapanırken zihni de derin bir karanlığa gömülmüştü.
En son hatırladığı bu anıdan sonra uyandığında 6 aydır komada olduğunu söylemişlerdi. Hayatının 6 ayının çalınmış olması yetmezmiş gibi bu sürede annesi ve babasının arası da bozulmuştu. Her şeyin sarpa sarması bir yana artık bir hayatının olamayacağını da öğrenmişti. Doktorlar şanslı olduğunu söylemişlerdi. Ölmediği için şansı hissetmeliymiş ama Ozan gözlerini açtığı ilk andan itibaren artık vücudunu kontrol edemediği için defalarca ölmeyi diledi ama zaman içinde artık bunun gerçekleşmeyeceğinin farkına vardı. Aslında birçok şeyin farkına vardı. Hayatının ne kadar güzel olduğunun, beğenmediği ve bazen bıktığı şeylerin aslında ne kadar harika olduğunu fark etti. Fark etti fark etmesine ama bunların hiçbiri bir işe yaramadı çünkü bunlar hep keşke ile kurulan cümlelerdi.
Yatağında uzanmış tavanı izliyordu. Ne kadar zamandır burada olduğunu bilmiyordu. Artık saymayı bırakmıştı. Bedeninin kendi kontrolünde olmaması o kadar kötü bir şeydi ki... gözünden bir damla yaş yanağından aşağıya kaydı. Gözlerini sıkıca kapadı. Her gün ağlamaktan bıkmıştı ama buna engel olamıyordu. Anne ve babasının tartışması ilişti kulağına
"Onu rahat bırak" diye bağırdı annesi. Sesi titriyordu, muhtemelen ağlıyordu.
"Ona daha fazla bakamayız buradan gitmesi gerek." dediğini duydu babasının. Ağlaması şiddetlendi, yutkundu. Ağlamaktan boğazı kurumuştu. Komodinin üzerindeki bardağı gördü. Başını çevirip bardağa daha rahat bakmayı, elini uzatıp onu almayı ve kana kana su içmeyi ne kadar çok istese de bunu başaramayacağını da biliyordu.
Doktor da artık ümidini kesmişti. Aylarca tedaviye devam etmesine rağmen vücudu hiçbir yönteme olumlu yanıt vermemişti. Gözlerini sıkıca kapattı. Derin bir nefes aldı. Sakinleşmesi gerekiyordu. Ahşap merdivenlerden gelen ayak seslerini duydu. Annesinin geldiğine emindi. Kendisini bu halde görmesini istemiyordu. Göz yaşlarını silmek istedi ama bunu da başaramadı. Bunun üzerine her ne kadar istemese de daha fazla ağladı. Kapı aralandığında kimin geldiğini göremiyordu ama ahşap zeminden çıkan topuklu ayakkabı sesinden annesinin geldiğini düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz, Ruhsuz Bir Tavan
Fiksi Remaja"çünkü hayat her şeye rağmen gülümseyebilenlere güzeldi." Hayat sana kötü davrandığında yapman gereken şey bellidir. Savaşmak. Nefise evladını canı pahasına korumaya çalışan bir anne. peki bu korumacı tavırları ne kadar ileriye gidebilir? evladı...