Şimdinin Karanlığı: 7. TAKDİM BALOSU

6 3 0
                                    

Şarkı, Takdim Balosunda çalan o şarkı. İyi okumalar dilerim.

The Pretty Rickless- Heaven Knows

"Anne!" dedim sesimin çıkabileceği en yüksek perdeye çıkarak, odanın köşesinden mutfağa doğru. "Anne, bitirdim temizliği!"

"Bağırma Canseza," diyerek cevap verdi bana mutfaktan. "Yanıma gel."

Kendimi attığım koltuktan kalkıp mutfağa doğru yürüdüm. Evi temizlemiş ve yemeklere yardımcı olmuştum ama hepsine değmişti. Değerdi. Annemin azarlarına, daha çok gerginliğe ve üzüntüye... Her şeye değerdi.

Gelmelerine on beş dakika gibi kısa bir süre kalmıştı, babam daha gelmemişti ve Oğuz odasında uzanıyordu.

"Dolaptaki meyve suyunu çıkar, tezgâhtaki salata tabağına hemen salatayı yap."

Dediğini yaptım, büyük sürahiyi çıkarıp masaya koydum ve sebzelere uzandım. Doğrama tahtasını tezgâha koydum, bıçağı elime aldım. Salatalığı, marulu, domatesi ince ince doğrayıp en son yağ koydum tabağa ve bir köşeye bıraktım.

"Oğuz'u çağır," dedi annem. "Gelsin, oturma odasında yanımızda olsun."

"Tamam," diyerek mutfaktan çıktım, bu sırada kapı açılmıştı ve babam eve gelmişti.

Kapıyı tıklattım, ses geldiğinde içeri girdim.

"Annem çağırıyor Oğuz, içeride olmanı söyledi."

Kapıya yaslandım ve yatağın üzerinde telefonla oynayan kardeşime baktım.

Siyah saçlarını önünden çekerek ayağa kalktı. Yanıma kadar geldi ve benden uzun boyuyla gösterişini yaptı. Ela gözlerine baktım. "Mıy mıy etme, hadi," dedim imalı bakışına homurdanarak.

Dişlerini göstererek güldü. "Asosyalliğinin demode olacağı günler de varmış..." dedi samimi bir alayla. Göz devirdim.

"Önüme düş çabuk," dedim kaşlarımla koridoru gösterirken.

Çalan kapıyla oturduğum koltuktan fırladım. "Ben bakarım!"

"Sakin ol," dedi Oğuz umursamazca. "İstemeye gelmiyorlar ya?"

"Sus sen," diyerek laf yetiştirmeyi ihmal etmedim ve koridorda yürüdüm.

Kalbim gümbürdüyordu.

Kalbim, kan pompalamayı görev edinmek istemiyordu. Kalbim, alnını göğüs kafesime çarpa çarpa parçalamak için yanıp tutuşuyordu. Papatya, Tomris'ten sonraki ilk ve tek arkadaşımdı.

Kapıyı açtım.

Karşımda saçlarını omuzlarına bırakmış, ela gözleriyle gülen bir kadın vardı. Elinde de bir pastane poşeti. Yanında Papatya, ince bir tişört ve sıradan hırkasına sarılmış bekliyordu. Arkada ise esmer, uzun boylu ve kırklı yaşlarında olduğu belli olan bir erkek vardı ki babası Gökhan abiydi bu.

"Merhaba," dedi Açelya, annesi.

"Hoş geldiniz," dedim samimi sesimle, donukluğumu bir kenara attım.

Terlik sesleriyle birlikte, annemin geldiğini anladım.

"Buyrun lütfen," dedi. "Hoş geldiniz." Soğukluğunun önüne nezaket perdesini çekmişti.

İçeriye geçtiler, Açelya hanım poşeti bana verdi ve trençkotunu çıkarmaya başladı. Bu sırada Papatya'nın gülümsemesine karşılık verdim. Babam, Papatya'nın babasını çoktan geçirmişti. Trençkotu alıp astım ve poşeti mutfağa götürmek için yolumu değiştirdim.

DUMANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin