Köhne odanın köşesindeki anlamını bilmediği sembollere dikmişti gözlerini. Işık sönerken belirginleşen sembollere daha da yakından bakma gereği duydu. Uzamış tırnaklarını daha önce hiç görmediği bu tuhaf siyah sembollere sürttü.
Neyle çizildiğini, ne zaman çizildiğini anlayamamıştı. Tırnaklarına dolan siyah şeyin kokusu burnuna dolarken evdeki o kokunun giderek güçlendiğini hissetti. Korkuyla atmaya başladı kalbi. Ona ihanet edercesine hızlı çarpıyordu göğsünde.
Kuzgunun sesi yankılanıyordu kulaklarında. Kuzgunun sesi soğuk bir fısıltıya dönüşürken teninde hissettiği o nefesle yerinden sıçradı ve gözlerini bir anlığına ayırdığı sembollere tekrar baktığında orada olmadıklarını gördü.
Işık daha güçlüydü artık. Tırnaklarına dikti gözlerini, o siyah şeyden hiçbir iz yoktu. Deliriyor muydu? Yoksa çoktan delirmiş miydi?
Ağır adımlarla yatağına girdi ve kapadı gözlerini olanları umursamamaya çalışarak...
.
.
.
.
Cızırtılar eşliğinde çalan eski radyodan bilmediği neşeli bir şarkı doluyordu mutfağa. Eski çekmecelerden çıkardığı sigara paketine baktı. Ne zamandır içiyordu bu aptal şeyi?
Ne kadar aptalca olursa olsun ona küçük, küçücük bir anda olsa mutluluk veren şeyin bu sigara olduğunu fark etti. Duygudan yoksun bir kahkaha attı. Kendi sesi bile yabancı gelmişti o an. İçi burkuldu bu hissle ve dudaklarına götürdü yakmayı ikinci seferde becerdiği sigarayı.
Uzun zamandır temizlemediği mutfağı temizledi. Belkide bunu istediği için değilde olan şeyleri unutmak için yapmıştı.
Hızlı bir duş aldı eli ayağına dolaşarak. Korkuyordu ama neyden korktuğunu bile bilmiyordu.
Üzerine tişört,kot pantolon ve ceket geçirdi. Telaşlı adımlarla dışarı attı kendini.
Uzaklaşmak istiyordu tüm bunlardan. Evinden ve o korkunç histen kaçarcasına yürüyordu loş sokakta.
Siyah zemin ıslaktı ve tek tük yanan sokak lambalarından yansıyan ışıkla parlıyordu.
İzleniyormuş hissine kapıldı bir an ve dahada hızlandırdı adımlarını.
Yağan yağmur siyah saçlarında kaybolurken kendini ara sıra geldiği fast food restorana attı.
Saçlarını elleriyle gelişi güzel düzeltirken kırmızının ve kremin hakim olduğu restoranı taradı gözleri.
Cam kenarındaki iki masa doluyken duvar kenarındaki masalar boştu. Yağmurdan olsa gerek ayak izleriyle kirlenmiş parkelere baktı.
Bu çamura benzemiyordu. Baktığı parkeler kan lekeleriyle doluydu ve telaşla kaldırdı başını. İçerideki müşterilerin yüzleri ona dönüktü ve her birinin yüzünde evindeki yazılar kazılıydı.Kan ve o pis koku dolarken burnuna sendeleyerek geri adım attı. Düşmesini engelleyen tek şey genç bir adamdı.
Genç adamın ona değen elleriyle her şey eski halini alırken dehşetin yüzünde bıraktığı iz hala tazeydi.
'İyi misiniz?' diye sordu endişeli ses tonuyla genç adam. Yüzü her gün görmeye alışık olduğu her şeyden farklı ve güzeldi.
Bir anlık mola gibiydi ona bakmak. Kendini toplamak için kollarından kurtuldu ve terleyen avuçlarını pantolonuna silerken ' İyiyim teşekkürler.' dedi. İlerlemekte oluğu masaya yöneldi tekrar.
Bugün neyi vardı böyle? Daha yoğundu korkuları, daha canlıydı tüm o korku üfleyen nefesler. Masadaki yerini alırken genç adamın ona sarılan kollarını düşündü. Sarılmak daha güzel olmalıydı.
Yanaklarının ısındığını hissetti ama onun bu heycanını hissetmiş soğuk bir nefes üflendi ensesine. Karanlık hayatını hatırlatırcasına ürpertti tenini.
Garson siparişini alıp giderken etrafına baktı ve genç adamla göz göze geldiler. Genç adam kaygısız, neşe dolu bir gülümsemeyle taçlandırırken bu buluşmayı kıskandı onun bu neşesini.
Beceriksiz bir gülümsemeyle cevap verdi ve hızla önüne döndü. Karnını büyük lokmalar alarak bitirdiği hamburgerle doyurdu. Kalkacaktı masadan ama kalksa ne yapacaktı? Yine aynı eve aynı korkunun içine dönecekti. Bunu istemediğini fark ettiğinde zaten neşeden uzak yüzü hüzne boyandı.
Genç adam tam karşısındaki sandalyeyi çekip otururken kıskandığı neşeyle gülümsedi tekrar. 'Merhaba ben Olly. ' dedi elini ona uzatırken.
Beceriksizce elini sıkarken ' Marceline' dedi kısık bir ses tonuyla. Öyle kısıktıki sesi Olly duymakta zorlandı.
'Marceline... Pekala bize katılmaya ne dersin? Harika bir parti var.' diye sordu Olly.
Ne diyeceğini düşündüMarceline. Eve gitmek istemiyordu ve belkide hayatında ilk kez biri onu bir yerlere davet ediyordu. Üstelik bu kişi mutluluğu ve neşeyi iliklerine kadar tatmış bir genç gibi görünüyordu. Belkide Marceline'nin hayatı boyunca yaşamadığı o şeyin ta kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız
HorrorVe kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştiriyorsa. William Shakespeare.