Tüm gücümle koşmaya başladım. Yağan yağmur koşmaktan ısınan vücudumu rahatlatıyordu. Ferahlama hissiyle hızımı arttırdım ve yönümün tersine yürüyen insanlara çarparak koşmaya devam ettim.
"Ebru! Yavaşla." Onun sözünü dinleyecek kadar aptal değildim. Endişeleniyordum. Bilmediğim olaylar etrafımı sarmıştı ve ben bu olaylarda başroldüm. Koşmaktan yorulmuştum. Dar bir sokağa saptım ve eski duvarın arkasına saklandım. Telefonumu açıp Eylül'ü aradım. İkinci çalışta açtı. Doğukan peşimi bırakmış gibi gözüküyordu.
"Efendim?"
"Bana nedenini sorma ama yardımına ihtiyacım var. Sitenin yakınlarında bir yerde olduğumu biliyorum sadece. Beni bulmalısın. Lütfen, her şeyi gelince anlatacağım." Nefes nefeseydim ve duraksamadan konuşunca daha sık nefes alıp vermeye başladım.
"Seni bulabilmemi sağlayacak bir kaç ipucu?" Sesinden tedirgin olduğu anlaşılıyordu. Kısa bir soluklanmadan sonra devam ettim.
"Etraftaki mekanların ismini söylesem?"
"Olduğun sokağın veya caddenin fotoğrafını çek. Arkadaşlarımdan biri elbet biliyordur. Hemen geleceğim."
Sindiğim duvarın ardından başımı çıkartıp göz gezdirdim. Doğukan ortalarda yoktu. Belki izimi kaybetmişti belki de umursamayıp gitmişti. Fotoğrafı yolladıktan sonra Eylül kısa bir süre içinde mesaj attı.
'Geliyoruz. Oradan bir yere ayrılma.' Telefonu kapatıp cebime attım ve dinlendikten sonra tekrar dışarı bakındım. İki tane leş gibi görünen adamın bana doğru gelmesiyle irkildim. Bir de bununla uğraşamazdım. Ama aynı zamanda buradan ayrılmamam gerekiyordu. Sokakta yürüyen kimse beni umursamazken yardım edin diye bağırmayacaktım elbette. Yolda tek başına yürüyen bir erkeği görünce hızla koluna girdim.
"Ne yapıyorsun?"
"Şu serserilerden kurtulmaya çalışıyorum."
"Bunu yapmana izin vermedim."
İki dingil bir erkekle beni görünce söylenerek uzaklaştı. Çocuğun kolundan çıktım. Durduğumda o da durdu.
"Ben de izin istememiştim zaten." dedim ve yapmacık bir şekilde gülümsedim. Söylediğim sözler yüzünden kaşlarını çattı.
"Başına bela mı arıyorsun?"
"Başımda yeterince bela var. Bir de seninle uğraşamam." dedim ve çocuğu arkamda bırakıp eski olduğum yere döndüm. Eylül oradaydı ve yanında da sarışın bir erkek vardı. Hızlıca yanlarına ilerledim. Beni gördüğünde rahatlamışa benziyordu. Kollarını bana sardı. Ben de ona sarılınca kollarını gevşetti ve geriye çekildi. Sarışın çocuk aynı zamanda bizi izliyordu.
"Ne oldu?" diye sordu.
"Şuan anlatamam." dedim. Eylül onaylarken sarışın çocuk bana bakıyordu. Eylül onu göstererek
"Ebru bu yakın arkadaşım, Mete. Burayı bulmama yardım etti."
"Teşekkürler, Mete."
"Önemsiz."
Uzun kesmeden gitmeyi diliyordum. Doğukan yoktu ve bu beni ürkütüyordu açıkçası. Yani birden peşimi bırakması saçmaydı.
"Ebru binsene." Arabayı işaret etti. Arka koltuğa oturup arkama yaslandım. Telefonumun titremesiyle telefonun ekranına baktım. Mesaj gelmişti. Üstelik Doğukan'dandı. Gözlerimi iyice açıp doğruluğundan emin oldum ve mesajı açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ebruli
Teen FictionGözlerinde o boş ifade vardı. Söyleyeceğim şeyi bekliyordu, evet... "Silinmiş hatıralar en beklenmedik anda zihnimde canlanırken nasıl normal olabilirim ki? Peki ya güvendiğim insanlarda durmadan arıza çıkarsa? Tekrar söylüyorum değişmedim, sadece k...