24

3.2K 403 382
                                    

Hyunjin derse gelmemişti. Jeongin elindeki kalemi çevirip dururken sadece bunu düşünüyordu. O, derste olduğu zamanlar onu izlemekten hiçbir şey dinleyemezdi. Anlaşılan derste olmadığı zamanlar da onu özlediğini düşünmekten dersi dinleyemiyordu.

Hyunjin, sadece varlığıyla bile akademik hayatını alt üst etmeye yeterliydi adeta. Hatta, ne akademiği, direkt hayatını alt üst ederdi.

Belki de etmişti bile.

Hoca o günlük dersi bitirdiklerini duyurduğu zaman bıkkın bir şekilde eşyalarını toplamaya koyuldu Jeongin. Uzun bir ders değildi, yaklaşık 1,5 saat işliyorlardı genelde. Hyunjin'i izlemediğinde geçmek bilmeyen bir 1,5 saat.

Numarasını almıştı. O ana dek hiç yazışmamış veya araşmamışlardı ama yine de numarasını biliyordu Jeongin. Belki de artık yazmak için bir sebebi vardı? Biraz çekinse de, Hyunjin'in ne kadar kibar davrandığını hatırlayarak kendini ikna etmeye çalıştı.

Sonunda mesaj atmaya karar vermişti. Daha güvenliydi. Umuyordu ki, mesajına geri dönerdi. Neden gelmediğini soracaktı sadece. Belki bir şey olmuştu... Ya da olmamıştı. Ama konuşma başlatmak için bir bahane olabilirdi yine de.

Her şeyi başlatan kişi olarak devamını getirmeye de zorlarsa onu sıkmaktan korkuyordu. Ama hiçbir şey yapmayarak umursamadığı izlenimini de vermek istemiyordu. İnsan ilişkileri çok karmaşıktı.

Sıradan kalktığında omzunda bir kol hissetti Jeongin. İrkilerek soluna dönmüştü. Ve daha büyük şaşkınlığı o an yaşamıştı. Kolun sahibi Hyunjin'di.

"Hyunjin?"

Jeongin emin olmak ister gibi sordu. Hyunjin cevap vermek yerine kendi aklındakini söylemişti.

"Haklıymışsın."

Jeongin anlamamıştı ne demek istediğini. Kaşlarını çattığında Hyunjin açıklamaya devam etti.

"Bu dersin manzarası gerçekten güzelmiş."

"Nasıl yani?"

"Bir değişiklik olsun dedim arka çarprazına oturdum da bugün. Manzarası diyorum, güzeldi yani."

Jeongin donakaldı söyledikleriyle.

Onu mu izlemişti? Bir de güzel bulmuştu? Jeongin daha derse bile gelmedi sanarken Hyunjin'in söyledikleriyle büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Yanaklarında hafif bir ısınma hissederken bakışlarını kaçırdı. Bir şey dememişti.

Hyunjin de tavrına gülümserken önüne döndü. Utandığını fark etmiş ve onu sıkıştırmak istememişti.

Beraber binadan çıktılar biraz sonra, Hyunjin kafelere yönelmeyi planlıyordu. Ama çimenlerde didişen Chan ve Felix'i görünce vazgeçti.

Chan başını Felix'in dizlerine yaslamış, ona bir şeyler anlatıyordu. Felix ise somurtarak onun saçını çimdikliyordu. Hyunjin gülmeden edemedi. Flört halleri bile normalinden hiç farklı olmamıştı resmen.

"Ya ben ne bileyim bana neden kızıyorsun güzelim ya?"

"Ne demek ben ne bileyim Chan? Numaranı isteyen kızın sana yürüdüğünü anlayamıyor musun yani? Tamam flörtüm var deme, anladım. Ama bari yürümesine de karşılık verme."

"Yahu ne karşılık vermişim ki aşk böceğim?"

"Iy böcek miyim ben şimdi? Sus artık sus of."

"Ya yuh Felix ya."

Chan küsmüş gibi başını çevirdi ve kollarını göğsünde bağladı. Felix göz devirmişti ona. Haklı değilken bile nasıl sıyrılıyordu ama?

housemate [chanlix]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin