Minho, papatyaları çok severdi, ona söz vermiştim, seni bir gün sadece papatyalarla dolu kocaman bir bahçeye götüreceğim demiştim, ben ona söz vermiştim.
O kadar çok severdi ki papatyaları, benim minik bebeğim hep huzur denen şeyi sadece bu minik çiçeklerde bulduğunu söylerdi.
Minho, benim papatyamdı. O, benim huzur bulduğum tek şeydi.
Şimdi ise biraz olsun huzur hissedebilmek için yanımda sadece birkaç şişe bira ve onun sevdiği şarkılardan oluşan eski bir plak vardı.
Yağmur duygularıma destek olurcasına, sanki, sanki beni anladığını söylercesine sert yağıyordu.
Pencereyi neredeyse döven yağmur taneleri bile sinirliydi. Öyleydi işte, Minho burada bizimle olmadığı sürece evrendeki her şey mutsuz ve sinirli olmalıydı.
Ona hislerimi söyleyebilseydim her şey için geç olmadan kabul eder miydi beni? Changbin'den vazgeçemezdi ki o. Onlar, onlar birbirlerine deli gibi aşıktı. Changbin şu an perişan bir haldeyken gidip arkadaşıma destek olmam gerekiyordu ama ben o kadar bencildim ki ayaklarım bile oraya gitmeme engel oluyordu.
Onun haberi olmadan onunla kurduğum o kadar çok hayal vardı ki, ama o gitmişti,beni asla dinlemeden gitmişti.
Şu an kurduğum tek hayal onun yanına gitmekti, insan huzur olmadan yaşayamazdı ki.Benim huzurum da artık bu dünyada değildi, ben de bu dünyaya ait değildim zaten.
Nasır sepetten çıkardığım ilaçları yatağımın, bir zamanlar onun oturduğu ve bana sevgilisini anlattığı yatağımın üzerine bıraktım. Keşke yine burada olsa, keşke bana yine başkasına olan aşkından bahsetseydi.
Yemin ederim, yemin ederim tek bir kelime etmezdim ki.
Geniş bardağımı dolduracak kadar su koydum. Parmaklarım titriyordu. Ben ilk defa korkuyordum, az sonra yapacağım şeyden deli gibi korkuyordum. Ölmekten değil eğer öldüğümde de, o zamanda ona ulaşamazsam diye korkuyordum.
Saçlarımdan akan terleri sildim. Nefes alıyordum ve bu birkaç saat sonra sona erecekti, ilaçlar ne zaman etkisini gösterirdi bilmiyordum. Yakında minho'nun yanına gidecektim benden mutlusu olabilir miydi?
•••••
- jisung, aç artık gözlerini. Doktor hanım, doktor hanım bakın kendine geliyor yavaş yavaş.Kulağımın dibinde bağıran sesi işittiğimde "minho! " Diye inledim öfkeyle.
"Yine Minho diyor, hiçbir ilaç işe yaramıyor. Olmayan birini bu kadar fazla görmeye devam etmesi, tedaviye hiçbir yanıt vermemesi gerçekten olumsuz vaka. Ailesiyle konuşmalıyız bay woo, devam etmek hiçbir işe yaramayacak ne yazık ki.. "
Hiçbir şey duyamıyordum, bilincim tamamen kapanmış gibiydi öylece yatmaya devam ediyordum.
En son hissettiğim şey ise minho'nun 'seni seviyorum'diye fısıldarken bana sapladığı bıçağın hissettirdiği acı olmuştu.
Burası cehennem miydi, anlayamamıştım. Yanıyorduk. Minho ile ben cayır cayır yanıyorduk.
Minho, tanrıyı dinleyerek beni öldürmüştü, ama o bana deli gibi aşık olarak tanrıyı hiçe saymıştı ve şimdi ikimiz de yanıyorduk.
Tanrıdan af dilemek için ise sadece şarabımız vardı.
Ölüm meleğim tanrıyı hiçe sayarak bana aşık olmuştu ve biz cehennemde cayır cayır yanarken şarap ile af diliyorduk.
"But we can patch it up good
Make confessions and we're begging for forgiveness
Got the wine for you"Ateşlerin arasından buluşan dudaklarımız, kül olana kadar birbirlerine kenetlenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daisies and god / minsung
Fanfictionminho ve jisung cehennemde cayır cayır yanarken, bir kadeh şarap ile tanrıdan af diliyorlardı.