1: Giriş

326 8 2
                                    

Birinci bölüm.

Genç kadın son kez mutfağı kontrol etti. Abisi salatayı tabağa boşaltmış, tepeleme duran yerini kaşığın ucuyla düzeltmişti. "Abla, abi hadi artık! Ezan okunacak birazdan," ikisi de kız kardeşlerinin sesini duyunca mutfaktan çıktılar. "Geliyoruz, in sen," genç kadın ev anahtarını alıp kapıyı kapattı. Üç kardeş arkalı önlü hızla merdivenleri inip binadan çıktılar.

Ramazan başlayalı bir hafta olmuştu. Mahalledeki komşularla her yıl yaptıkları gibi haftada üç gün birisinin evinde iftar açıyorlardı. Bugün sıra mahallelinin en sevdiği, yüzünden gülücük eksik olmayan, herkesin sözünü dinlediği Cavidan'daydı.

Evlerinin çaprazındaki Cavidan'ın evine doğru yürüdüler. Bahçede upuzun bir masa kurulmuş herkes yerini almıştı. Kapı komşularının oğlu Caner, elinde sıcacık pidelerle koşarak yanlarına geldi. "Ooo Müj, döktürmüşsün yine."

Genç kadın gülümsedi. Okuldan geldikten sonra fırında imam bayıldı yapmıştı. Kardeşi yardım etmiş olsa da abisi hiçbir işe elini sürmemişti, her zamanki gibi. Sadece ezana yarım saat kala salata yapmıştı.

Mahalledeki herkes az çok demeden yemek yapıyor ve o akşam kimde iftar yapılacaksa oraya götürüyordu. "Her zamanki şey Caner, abartma."

"Gençler gelin artık! Ezan okunmak üzere," dördü de onaylayıp uzun masanın onlara ayrılan kısmına geçip oturdular. Mahallenin gençleri masanın bir yanında, büyükleri bir yanındaydı. İki ucun birinde Cavidan, birinde eşi Mehmet oturuyordu.

Şennur, genç kadının elindeki tencereyi açıp yemeği kokladı. "Çok güzel kokuyor. Eline sağlık Müjgan kızım."

"Afiyet olsun Şennur abla," yemek yapmasını annesinden öğrenmişti. Annesi, ölmeden önceki yaz iki kızını da mutfağa sokmuş zorla yemek öğretmişti. Bazen iyi ki de öğretmiş diyordu Müjgan. Yoksa o öldükten sonra zor öğrenirdi ve annesininki gibi lezzetli olmazdı.

Annesi ve babası öldükten sonra bir başına kalmıştı üç kardeş. Ne kadar akrabaları olsa da onlara yük olmak istememişlerdi. Babaanne ve teyzeleri o kadar dil dökmüşlerdi ama yine de kabul etmemişlerdi. Abileri Cihangir 'biz başımızın çaresine bakarız, merak etmeyin siz' demişti.

Anneleri kanserden babaları da bir çatışmada şehit olmuştu. Polisti babaları. Şehrin en azılı uyuşturucu mafyalarını yakalamak için gece gündüz çalışmışlardı. Yerlerini tespit etmiş baskına gitmişlerdi. Fakat bazı şeyler yolunda gitmedi. Mafya, o kadar uyarılara rağmen teslim olmamış bu yüzden de çatışma çıkmıştı. Babası bu çatışmada mafya liderini ve oğlunu öldürmüş ve kendisi de şehit olmuştu. Üç yıl olmuştu şehit olalı, anneleri ise beş yıl önce kanserden ölmüştü.

Ezanın okunmasıyla kimi suyla, kimi hurmayla orucunu açtı. Müjgan suyu içtikten sonra kendine geldi. Bugün çok yorulmuştu. Okul, bölümünün kulübü, yemek derken yorulmuştu ama bunu hissetmemişti.

Önündeki tabağa istediği yemeklerden koydu. O sırada Cavidan'ın oğlu ve kızı koşarak geldiler. "Su!" Bahar'ın nefes nefese su istediğini duyan Sude, bir bardak su uzattı. Cavidan'ın büyük kızıydı Bahar, Müjganla yaşıttı. Cihangir'in yanına Arda, Sude'nin yanına da Bahar oturmuştu.

"Nerede kaldınız yahu! Hemen gelirsiniz sandık biz."

"Ay anne, çocuk lafa tuttu. Durmadan bir şeyler sordu. Ezan okunduğunda git de diyemedim."

"İyi madem. Hadi geçip oturun da yiyin yemeğinizi," Müjgan Sude'nin önünden Bahar'a doğru eğildi. "Hangi çocuk?"

Nefesi düzene giren Bahar elindeki bardağı masaya koydu. "Bizim alt kat kiradaydı ya, birisi tuttu az önce orayı. Evi gezdirdim falan işte," dedi. "Ama çocuğu görmen lazımdı Müj. Bir yakışıklı bir yakışıklı. Kara kaş, kara göz. Ciddi bakışlar, kendinden emin şekilde konuşmalar."

MUÂŞAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin