Karanlık bir yol vardı önümde. Her adım attığımda, iliklerime kadar titriyordum. Korku, tüm bedenimi esir alırken... Artık biraz daha buradan çıkış olmayacağının farkına varmıştım.
Her yer birbirinin aynısı olan toprak yollar, her yürüğümde çakıl taşları aşinası olmadığım deri babetlerimin içine giriyordu. Dudaklarımdan bir inleme kaçtı. Canım yanmıştı, ayağıma giren taşı bile çıkaracak zamanım yoktu. Derin nefesler alırken, biran önce buradan çıkışı bulmam gerekiyordu. Tanrı aşkına hangi yüzyılda yaşıyorduk. İdam etmek ne demekti. İnsan bildiği ölümden kaçar mıydı peki? Ben kaçıyorum işte, ölümün soğuk ürpertisi ensemde kol gezerken, idama gitmekten kaçmıştım. Tanrı biliyor ya kral bozuntusu her yerde öl emrimi vermişti.
Gözlerimi bilmediğim bir yerde açmam yetmezmiş gibi azrail ile ölüm oyunu oynuyordum. Kafayı yemek üzereydim. Üstümde duran kabarık elbise koşmamı yavaşlatırken, varlığını yok sayıp daha da hızlandım. Kimden kaçıyordum Tanrı aşkına. Bir anda kendimi halk arasında bulmam yetmezmiş gibi, bir de saklı bir kahraman çıkmıştı başıma. Koca toprak alana onlarca ok atılırken, her yer tam bir kaos ortamına dönmüştü. Birinin kolumdan çekmesi ve sadece kaç emrini vermesi ile kimden kaçtığımı dahi bilmeden bu ıssız yollara düşmüştüm.
Durdum. Ellerim dizlerimi bulurken derin bir nefes aldım. Kurtulmuştum. Gözümden bir damla yaş firar erderken aslında çok erken sevindiğini fark etmiştim. Arkamdan gelen at kişnemeleri bulunduğumun en büyük habercisiydi. Arkama baktım, yoklardı ama sesleri yakından geliyordu. Tabana kuvvet, başka çarem yoktu. Koştukça, sesler daha yakından geliyordu.
Korkarak arkama baktım, beş at ve sahipleri görüş açıma girdi. Başka şansım yok, ölmemek için başka şansım yok.
Her koştuğumda, sesler daha çok yaklaşıyordu. Umudumu kesmem mi gerekiyordu? Ensemde ölümün soğuk ürpertisini daha yakından hissediyordum. Kalbim kaç atıyordu, nabzın o kadar hızlı atıyordu ki durma noktasına bile gelmiş olabilirdi.
Atlılar yaklaştı, atlar kişnedi. İki atlı önüme üçü arkama geçti. Üstlerinde duran siyah ve kırmızı pelerinli kıyafetleri gecenin ölüm meleklerini adırıyordu bana. Biri attan aşağı indi, elleri omuzlarıma gitti. Gücü karşısında çaresiz kaldım. Dizlerimin üstüne çökerken, ölümün biraz daha yaklaştığını hissettim.
Ben ve beş ölüm meleği bu izbe karanlıkta yanlızdık.
Ben adını daha bilmeyen kişiydim, insan olduğumdan bile şüpheliydim. Hangisi garipti peki, başka bir bedende uyanmak mı yoksa uyandığın bedende idam edilmek mi.
Hangisini istiyordum peki, eski hayatım mı yoksa şimdi ki yaşamım mı? Hangisiydim peki sadece bir insan mı yoksa bir varlık mı? Yoksa sadece bir ruhtan mı ibarettim.
İşte o zaman Ruhlar kulağıma Fısıldadı. "Öleceksin."
Ve ben ölümü en başından itibaren kabullendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK ÜRPERTİ (+18)
FantasyTanrı melekleri yarattı ve onlara birer görev verdi. Onlar sadece birer ruhtan ibaretti. Bedenleri yoktu, kalpleri yoktu. Sevmek nedir bilemezlerdi. Melek bir gün dünyaya indi ve insanoğlu gibi dünyanın büyüsüne kapıldı. Melekler için dünyaya in...