başlamadan önce birkaç şey söylemek istiyorum. herhangi bir ilişkide bireylerin pasif ve baskın diye ayrılması benim için çok büyük bir mesele olmasa da pasif karakterin fazla feminen özellikler taşıması, aciz sayılabilecek bir güç seviyesinde bulunması ve baskın bireyin tamamen maskülen özelliklerle donatılmasından hiç hoşlanmıyorum. bir insan olarak herkes kendini savunabilecek ruhsal ve fiziksel güce sahip olmalı. hikayede baskın rolü oynayan tarafın gelip her saldırıdan, her şeyden pasifi koruyor olması beni çok rahatsız ediyor. sorgulayamayan, her şeye utanan, duyduğu en ufak bir karşı düşüncede üzülen ukelerden hiç haz etmiyorum, fark etmişseniz ilişkide pasif aktif karakter ayrımı da benim için çok önem taşımıyor.
yazdığım hikayede de bir seme-uke yok. bu düşündüğünüz kadar abartılacak bir şey değil. aşırı korumacı, 'benim istediğim olur' diye gezinen semelerden hiç hoşlanmam. bir de güçsüz mizaçlı, hayatının yolunda olması için hep dışarıdan atak bekleyen insanlarla kendim arasında sebebini bilmediğim bir uzaklık hissediyorum. hiçbir hikayemde, hiçbir karakterimde göremezsiniz bunu. elbette insanın güçsüz, mutsuz hissettiği ve dışarıdan ilgi beklediği zamanlar olabilir, benim de öyle dönemlerim olmuştur ancak bunu karakter özelliği haline getirmek ne kadar doğru tartışılır. lütfeen,, sizler de düşünceleriniz paylaşmaktan çekinmeyin benimlee. uke- semeye ilişkin özelden de yorum aldım ve artık bir açıklama yapmalıyım diye düşündüm. okuduğunuz için teşekkür ediyorumm! iyi okumalarr aşkiletlarım(* ̄з ̄)
"Sen Eren olmalısın!"
Genç adam en köşedeki masalardan birinde telefonu ile uğraşırken aniden sandalyesinin başında biten ufak görünümlü kızı gördüğünde şaşırmıştı. Yine de heyecanla konuşan kısa saçlı kıza kibar bir gülümseme bahşetti.
"Şey, çıkartamadım... Tanışmış mıydık?"
"Hayır, ben Levi-san'ın asistanı olduğumdan dolayı çokça kez duydum ismini. Mikasa'nın yakın arkadaşlarından değil misin, sorabilirsin ona! Mikasa tanır beni..."
"Öyle mi, ben şey için buradaydım-"
"Evet, kutlama için değil mi? Biliyordum, Mikasa nerede?"
Koca gözlerle etrafa bakınan kızın tavırları ile Eren sırıttı.
"Onlar... içecek bölümüne kadar gittiler..."
"Oh, tamam o halde gidip ona bir merhaba diyeyim."
"Pekala..."
Eren yeniden telefonuna dönmeden hemen evvel ufak tefek masadaki alkolünü yudumladı. Bugün yine vurdumduymaz bir hal vardı üzerinde ve bundan pek de rahatsız olmadığından ertesi günü düşünmeden alkol tüketebilir, sarhoş kalabilirdi.
-Eren, eğer sen de yeni ofisin açılış kutlamasına geldiysen Jean'ı sizin bulunduğunuz kattan iki kat yukarıya gönder.
Uzun saçlı adam, kendinden büyük adamdan gelen mesajla başını telefondan kaldırdı. Gözlerini kısarak içecek bölümüne odaklandı. Gürültülü kalabalıkta onu bulabileceğini sanmadığından Levi'a bir cevap yazmadan önce Jean'ı aradı. Oturdukları masanın birbirlerine bağlı oturaklarından gelen telefon titreşimiyle bu çabasının boş olduğunu anlamış bulundu. Şu aptallar diye geçirdi içinden, neden telefonlarını yanlarına almıyorlardı ki?
-Kendilerine şu an ulaşamıyorum Levi-san. Yanımda değiller, telefonlarını da masada bıraktıklarından gidip aramam uzun sürebilir.
Aslında kalkıp onları aramaya kalksa en uzun on beş dakikaya bulabilecekken, kendini zerre yormak istememişti Eren. O an bunun daha karışık şeylere sebep olabileceğini de bilemezdi neticede.
-Müdür odasındayım. Yanıma gel.
-Şu an gelemem efendim.
-Sinirlendirme beni velet
-Sarhoşum, uğraşmak istemezseniz
-tch, aşağı inersem hiç iyi olmaz
-Müdür odası demiştiniz değil mi
Derin bir iç çekişle dağılan tutamlarını ufak bir parmak hareketiyle gözlerinin önünden çekerken yüzü asıktı. Şu adamla birlikte bulundukları herhangi ortamdan boş kafayla ayrılıp ayrılamayacağını merak ediyordu. Çatık kaşlarını, boş bakışlarını, keskin ses tonunu kullanarak kim bilir yine ne isteyecekti...
Petra'ya laf atmayın dostlar, hikayemizde kendisinin çoktaan sevdiceği varr
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cognitive Impairment
FanfictionEren, tıp fakültesi birinci sınıf öğrencisiydi ve komşusu Levi, kognitif bozukluğu olan biriydi. (Ereri-Riren)