Bölüm 54; Yapma!

99 32 50
                                    

Sabah erken saatte Enes beni ve kızları almaya geldi. Dört saatlik alışveriş sonunda gelinlik, bindallı ve nikah elbisemi aldım. Enes'e de iki tane takım aldık. Biri bal köpüğü rengindeydi, biri de siyah.

Benim nihak elbisem dizimin bir karış altında tül elbiseydi. Göğüs kısmında ise taşlar vardı. Kolları düşüktü ve ben çok beğenmiştim. Gelinliğim ise prenses modeldi. İncilerle süslenmişti dışı. Bindallım ise pantolonlu bindallıydı.

Alışveriş yormuştu bizi. Yemekten sonra duş alıp yatağa geçtim. Yarın nikahım vardı. Ama sanki yarın nikah masasına oturacak ben değilmişim gibi kızlarla sohbet ederken uyuyakalmıştım.

Sabah alarm ile uyandım. Üstümü giyinip dükkana geçtik. Beni bir güzel hazırladıktan sonra kızlar hazırlandı. Saçımı at kuyruğu yapmıştık. Makyajımı da gözümü öne çıkaracak şekilde buğulu makyaj yapmıştım. Topuklularımla dükkanda dört dönerek kızların ve annemin hazırlanmasını bekledim. Bir saate de Enes geldi.

Enes hayranlıkla bana bakarken önce göl kenarına getirdi bizi. Hatıra olsun diye bir sürü fotoğraf çekti fotoğrafçı. Düğün ve kına gecesinde de çekim yapıp albüm yapacakmış fotoğrafçı.

Fotoğraf işinden sonra da nikah salonuna geçtik. Bizim beşli, annem, ablam ve mahalledeki samimi komşularımız vardı. Akrabalarımızı düğüne çağırmış annem. Her ne kadar kendi aramızda olsun desem de annemin hevesi kırılmasın diye bir şey diyemedim.

Ben etrafa bakarken nikah memuru geldi. Benim şahitim Dilan, Enes'in şahiti Eren olmuştu. Klasik sorulardan sonra memur asıl soruya geldi. Ama içim öylesine buruktu ki. Sabahki heyecanımdan eser kalmamıştı. Herkesin gözlerinin içine baktım. Ama babamın bakışlarıyla karşılaşamadım bir türlü. Belki babamın bakışlarıyla karşılaşabilseydim yanımda oturan da Enes değil, Savaş olurdu.

Sonunda nikah memurunun sesiyle, nasip, deyip düşüncelerimi susturdum. Şimdi de nikah memurunun gözlerine bakıyordum.

"Sen Yaren Sezgin, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan, kendi rızanla Enes Barutçu'yu kocan olarak kabul ediyor musun?"

Enes'in gözlerine kaydı gözlerim. Heyecanı, parıldayan gözlerine yansımış vereceğim cevabı bekliyordu. Sonunda gülümsedim. Benim mutluluğum için bir şeyler yapmak isteyen karşımdaki adama gülümsedim.

"Eveet," dedim sonunda heyecanıma engel olamayarak.

Alkıştan sonra gülümseyerek etrafa bakarken memurun Enes'e dediklerini bile duyamayacak kadar şaşkındım. Gerçek olmadığını, beynimin bana bir oyunu olduğunu düşündüm ilkte. Ama değildi. Savaş karşımda pişman gözlerle bana bakıyordu. Gözlerinin yaşlı olduğunu bile görmüştüm o mesafeden. Ne işi vardı ki burada, ona kim söyledi? Eren hayatta söylemezdi.

"Yaren?"

Dalgınlığımı bastırmaya çalıştım. Ardından bana seslenen Enes'e döndüm.

"İmzalasana," dedi kalemi göstererek.

Gülümsemeye çalışırken kalemi aldım elime. Eren de fark etmişti Savaş'ı. Diken üstündeydi. Son kez Savaş'a baktım. Engel olmak isteyen gözlerle bakıyordu. Yapma, diye yalvarıyordu bakışları. Bakışlarına kanmayarak attım imzayı, uzattım Enes'e.

Ben imzayı attıktan sonra Savaş kaybettiğini kabul ederek başını önüne eğdi. Sonra da arkasına dönerek gitti.

"Gelini öpebilirsin," dedi memur.

Enes'in ayağına basmamı söylediler. Gülmeye zorladım kendimi, bastım ayağına. Sonra alnımdan öptü Enes. Evlilik cüzdanımızı da aldıktan sonra tebrik etmeye gelen herkesle konuşmaya zorladım kendimi.

Bari bundan sonraki hayatımı mahvetme Savaş, dedim içimden. Zaten yeterince mahvetmişti, bari bu saatten sonra rahat dursaydı. Buna hakkı yoktu.

İNTİKAM 1: Karanlık OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin