Tanıtım - Bir kelebek kanat çırpar ve tüm dünya bu sesle uyanır

391 59 15
                                    

TANITIM
Bir kelebek kanat çırpar ve tüm dünya bu sesle uyanır...

Gökçe'den...

Dudaklarımı kıpırdatmak bile istemiyordum. Beynim uyanır uyanmaz zaten dudaklarımdan tüm bedenime yayılan acının sinyalini vermişti. Kaşınıyorlardı ve onları kaşımamak için ellerimi yatak başlığına çivileyebilirdim bile. Daha önceki deneyimlerim bana fazlasıyla gerçekçi bir şekilde göstermişti ki dudaklarında çıkan uçukları asla kaşımamalıydın özellikle de dünya ortalamasını 10.000 kat aşarak istisnasız her ay dudakların şiş uyanıyorsan.Kirli saçlarımı kaşıyarak yatakta doğruldum. Her zaman uyanır uyanmaz ya da bir ortama girer girmez ya da banyoda filan dikkatimi ilk olarak ayaklar çekmiştir. Ayaklarım. 6 küçük,2 büyük ve 2 küçücük parmak. Toplamda on ediyordu değil mi? Ne garip yaratıklarız biz insanlar? Telefonumu yastığın altından alıp on dakika sonra çalacak olan alarmı kapattım. Saat 06.50. Uyanmak için erken bir saat. Kahvaltı için erken bir saat. Her şey için erken bir saat. Bir sene öncesinde fazlasıyla koca olan şimdiyse küçükler kategorisine kenardan köşeden giriş yapabilmiş kıçımı yataktan kaldırıp baldırlarıma kadar çıkmış olan pijamamı düzelttim. Duşa girmeliydim. Cici kızlar sabahları duşa girer mis kokular sürünürler. Sabun kokusu her zaman her şartta herhangi bir parfümden daha idealdir. Öncelikle sabun kokusu erkeklere annelerini hatırlatır ki bu kesinlikle bir  sıfır önde başlamaktır yarışa. İkincisi sabun kokusu sadece yakın temas sonucu hissedilir bu da herhangi bir erkeğe kendini özel hissettirmek için yeterlidir.Kendini özel hisseden erkekler size özel hissettirir. Duşa girmek için sadece on beş dakikam vardı. Hemencecik soyunup buraya ilk geldiğimizde virane halde olan tüm emeklerim sonunda duş alınabilecek bir hale gelmiş olan banyoya doğru ilerledim. Traş edilmesi gereken bacaklarımı zerre kadar umursamadan tam olarak on dakika sonra sabun kokularıyla birlikte duştan çıktığımda kendimi nispeten daha iyi hissediyordum. Üzerime dar kot pantolonumu bordo şifon gömleğimi hızlıca geçirdim ve doğduğum saniyeden itibaren tek bir kıvrıma sahip olmayan saçlarımı kuruttum. Beyaz şifonyerim ve manav kasalarının dekore edilmiş çiceklerle kaplanmış ateş pahasına satılmış alet edavat kutumdan bir rimel bir eyeliner bir de dudak nemlendiricisi alıp kapının arkasında asılı olan çantaya rastgele koydum. Hazır olmalıydım. Kesinlikle hazırdım. Kendimi kendim gibi hissediyordum. Bu his ne de mükemmel bir his değil mi? Siyah çantamı bir koluma geçirip diğer elimde siyah babetlerimi taşırken bir yandan da yanımda numunelik olarak gezdirdiğim test kitaplarını düşürmemeye çalışıyordum.

İdil'den...

Birinin şu alarmı kapatması gerekiyordu artık. Sabahtan beri belki yüzüncü çalışıydı ve ben ellerimi yatağın başına uzatmaya böylesine üşenip bir vatandaşın alarm sesinden rahatsız olmasını ve gelip kapatmasını umut etmiştim ama öyle bir şey olmadı. Belki ayak parmaklarımı dahice kullanırsam alarmı kapatabilirdim. Ya da eğer yeterince güçlü üflersem kapanırdı belki. Haa dua edersem belki duam kabul olurdu ve alarm olaganüstü güçler tarafından kapatılırdı. Ama en mantıklı şey alarmı kapatmak yerine bunları düşündüğüm için tam bir mal olduğumda. Mutlak ve hazin son olarak kalkıp alarmı kapattım. Ortalık sessizliğe kavuşur kavuşmaz gözlüklerimi taktım. Şimdi dünya daha iyi bir yer haline gelivermişti an azından iki karış ötemi görebiliyordum. Küçük,tahta gardırobumun üst rafından diş ipimi,diş macunumu,diş fırçamı ve gargaramı alıp çöp kovasının önüne eğildim. Hangi salak sadece diş temizligi için lavaboya kadar giderdi ki! İnsan oraya giderek harcayağı vakitte daha değerli şeyler yapabilirdi sonuçta. Çöp kovasını iğrenç bir hale getirene kadar dişlerimi fırçalayıp siyah eşofmanımı ve ütüsüz t-shirtlerimden birini giydim. Sonuçta kimin ne düşüneceği bırak umrumda olmayı büyük göğüslerimin kenarından bile geçmezdi. Kısa saçlarımı parmaklarımla taradım. İşe yarar derslerin kitaplarını çantama doldurdum. Bu sırt çantasını neredeyse attığım her iki adımda bir tanımamın  imkansız olduğu bir oğlanın sırtında görüyordum. Ellerimi kremleyip büyük boy kremimi çantama fırlattım. Neyseki el kremleri vardı yoksa her yıkamamdan sonra gerilen derimi yüzmek zorunda kalabilirdim bile. Yatağımın altında duran spor ayakkabılarımı bağcıklarından yakaladım ve ellerim yeniden gerilmeye başlamışken söylenerek siyah uzun montumu giydim.

Eylül'den...

Uyanmak ya da uyanmamak arasındaki o çizgi tam olarak derse yetişmek ya da geç kalmak arasındaki suçluluk duygusuyla paraleldi. Oluşabilecek vicdan sarsıntılarını önlemek için yataktan kalkmalıydım. Eğer bir şeyler istiyorsak emek vermeliydik. Ve eğer istediğimiz şey için emek vermemize rağmen onu elde edemiyorsak bu nacizane isteğimizin tıpkı bir yeni gelin gibi nazlandığı ve daha fazla emek istediği anlamına gelirdi. Ve eğer şimdi uyursam bundan elli yıl sonra boyası dökülmüş pencere pervazının kenarında salepimi yudumlayıp hayal ettiklerime ve elde ettiklerime bakarsam kendimi 18 yaşında derse gitmek yerine uyuduğum için bolca suçlayacaktım. Ahh bu suçluluk... Şekline ve rengine bir isim koyamadığım sadece yıkandıktan sonraki gün kıvırcık olup diğer günler farklı bir moda giren sarımtırak saçlarımı tepemde topuz yapıp bu eşsiz mutluluğu tadabilmek için iki dakika bekledim. Ensemin soğuk havayla temas etmesi afrodizyak etkisi yaratmıştı üzerimde resmen. Yatağımın yanında duran çantamdan cep aynamı aldım ve kendime bir göz attım. Saçlarımı yıkamalıydım bu ne olduğu belirsiz saçlarla insan içine çıkamazdım. Banyo yapmak eyleminden fazlasıyla hoşlanmadığım için saçlarımı yıkadım. Sadece diplerini kurutmalıydım. Yoksa insanlar kabaran saçlarımı görüp aman tanrım bu da ne böyle diye haykırabilirlerdi. İşim bittiğinde tamamı kapşonlu ürünlerle dolu olan dolabımdan garson her zamanki menüden istiyorum konsepti yapıp aynaya bir kez daha göz attım. Sadece olabileceğim kadarıydı ne güzel diyebilirdim kendime ne de çirkin. Kulaklıklarımı ve telefonumu cebime sokup susturmuş olduğum vicdanımı geride bıraktım. Yapmam gereken şeyler beni bekler...

Üç...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin