Tuana;
"Başıma en fazla ne gelebilirdi ki?"
Benim kendi düşüncemdi bu. Bana ait olan bir sözdü, benim aklımdan geçen bir cümleydi.
Bir can almak.
Katil olmak.
Alınan nefesleri, atan kalbi susturmak.
Adamın cansız bedeni çıkmıyordu, aklımdan. Önüme düşüşü. Kanlar içindeki hali, yüzüme sıçrayan kanı. Leya'nın çığlığı...
Boğazıma oturan yumru, canımı yakıyordu. Yaptıklarımın bedeli ne zaman ödeyecektim? Buradaydım işte. Az önce adamın boynuna çakı saplamıştım ama buradaydım. O günde oradaydım, babamın yanındaydım. Ama o zamanda bir bedeli olmamıştı yaptığımın. Kafam kanıyordu, onu da hissetmiyordum.
Çağan, beni üst kata çıkarmıştı. Alt kattaki cesetten uzaklaştırmıştı. Burada iki adam daha vardı, ama ölü değillerdi. Baygınlardı. Yağız da yerde yatıyordu. Kafasına ağır bir darbe almıştı. Silahın kabzası ile vurmuşlardı, Çağan'ın söylediğine göre.
Acılar, ne zaman bırakacaktı peşimi?
Babamdım artık.
Bir katil.
"Babasının kızı!" denilen cümlenin ta kendisiydim. Ama o da benim suçumdu. Babam ister miydi, katil olmayı... Hayır. Kendini öldü göstermeyi, istemezdi.
Leya şu an banyodaydı. Kim bilir neler geçiyordu, aklından. Onu kurtarmaya çalışırken daha büyük bir bataklığa sokmuştum.
Yüzümdeki kanları silmeye vaktim olmamıştı ya da kıyafetlerden kurtulmaya...
Leya, duvardan destek alarak salona geldi. Çağan bana baktı. "Sende elini yüzünü yıka, Tuana. Hadi güzelim." Bir şey demeden ayağa kalktım. Tabii ki koca evde başka bir banyo vardır. Ama şu an en yakınımızdaki banyoyu kullanmak, iyi olurdu. Her türlü şeye karşı.
Musluğu açtım. Buz gibi suyu yüzüme çarptım. Defalarca çarptım. Bastıra bastıra yıkadım yüzümü. Ellerimi yıkadım. Lavabo kan olmuştu.
Aynadaki yansımama baktım. En son kendimi bu şekilde incelediğimde, evden daha kaçmamıştım. Elimi yavaşça alnımdaki yaraya götürdüm. Hala kanıyordu. Hafifçe bastırdığımda acı ile inledim. Elime gelen kanı sakince tekrar yıkadım.
Saçımı kulağımın arkasına sokuşturdum ve kısa saçlarımı atabildiğim kadar geriye attım. Beyaz tişörtüm, artık kırmızıydı.
Uzun süre aynaya bakmaya devam ettim. Babamı düşündüm. O geceyi. Suçumu...
"Naz, git kızım. Hadi kaç!"
"Baba istemiyorum."
Kanlar da ceset de bana o geceyi hatırlatıyordu. Babamı istiyordum. Ona sarılıp ağlamak istiyordum.
Yavaş adımlarım ile kapıdan çıktığımda, Yağız'ın uyanmış olduğunu gördüm. "Leya, peki sen iyi misin?" diye sordu endişeyle, Yağız Leya'ya. Leya, kafasını yukarıya kaldırıp boynundaki morluğu gösterdi. "Ama iyiyim, yani sanırım." Yağız, titreyen ellerini Leya'nın boynuna götürdü. Surat ifadesinden ne kadar suçlu hissettiği belliydi.
Benim gibi.
"Özür dilerim, Leya." dedi Yağız, Leya kafasını iki yana salladı ve, "Senin bir suçun yok." dedi.
Çağan'ın yanına oturdum. "Leya'yı kurtarmak için Tuana-" Çağan'ın lafını bölüp anlatmaya ben başladım. "Leya'ya bunu yapan adamı öldürdüm. Artık, bir katilim." dedim. Sesim de benim soğukkanlı olduğumu yüzlerine defalarca vuracak kadar sertti. Peki, ben öyle hissediyor muydum, işte orası belirsizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet Olası Dünyanın Sonu | ÇağTu.
Fanfiction❝Gecenin bilmem kaçıydı, yamuk kestiğim saçlarımla, babamdan kalma arabamın içinde, boş yolda sürüyordum. O gün hayatımın dönüm noktası oldu. Sayende, yaşamak ne demek öğrendim, sayende, sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim. Kendimi sevmeyi bile senden öğr...