12. - Kimlikler.

1.3K 118 275
                                    

Leya'dan duyduklarımızdan sonra Yağız tekrar odasına gitmişti. Her birimiz defalarca kapısına vursak da kapıyı açmamış ve yalnız kalmak istediğini diretmişti.

Esat söz verdiği gibi aramamıştı. Bir mesaj atarak merak etmememiz gerektiğini söylemişti sadece.

Benim düşündüğüm tek şey; babam ve Çağan'dı. Elbette, Yağız adına üzgündüm ve onu da merak ediyordum ama aklımdan asla çıkmıyordu, ikisi.

Leya akşam yemeğinde hiçbirimizin yemediği yemekler ile mutfakta uğraşırken, Çağan salondaki televizyondan haberlere göz gezdiriyordu. Ben ise salondaki kitaplıktaki kitaplara bakıyordum.

Kitap okuma alışkanlığını çok küçük yaşta babam sayesinde edinmiştim. Küçükken bana okudum masallar, kitaplar her zaman kitaplara olan aşkımı daha da büyütürdü.

Elim, rastgele bir kitaba gittiğinde kitabın kapağına baktım. Tolstoy'un "İnsan Ne İle Yaşar?" Adlı Dünya Klasiği olan bir eseriydi. Bu kitabı beşinci sınıfa giderken okuduğumu hatırlıyorum. Çok etkileyici bir kitaptı.

Bir kez daha okuyabilirdim. Çağan'ın oturduğu koltuğun yanındaki tekli koltuğa oturdum. Kitabın kapağını açacağım sırada, duyduğum şey ile kafamı kaldırarak televizyona baktım.

"Temrenli Kasabasında İki Ceset ve bir yaralı bulunan evde yaşayan on altı yaşındaki Yağız Kılınç'tan dün öğle saatlerinden beri haber alınamıyor. Kaçırıldığı veya tehlikede olduğu düşünülüyor." Konuşan spikerin arkasında Yağız'ın fotoğrafları geçiyordu. Leya, koşarak televizyona bakmaya geldi.

Yağız'ın haberi biter bitmez peşine Leya'nın fotoğrafları çıkarken dudaklarımı birbine bastırdım ve dikkatlice dinlemeye devam ettim.

"Temrenli Yetiştirme Yurdunda yaşayan, on altı yaşındaki genç kız Leya Kırşan'dan da haber alınamıyor. Genç kızın telefonu ve kitaplarının Yağız Kılınç'ın evinde bulunması sonucunda birlikte olabilecekleri düşünülüyor." Kadının söylediklerinden sonra Leya elindeki yeni yıkadığı tabağı düşürdü. Tabak yer ile temas ederken çok ses çıkarmıştı.

Ayağa kalktım ve kitabı köşede duran masaya koydum. "Leya, sen otur ben devam ederim." Leya kafasını sallayıp kalktığım koltuğa oturdu. İçeriden bir süpürge aldım, ve kırıkları faraşın içine süpürerek, aldığım kırıkları çöpe döktüm.

"İkinizin haberi hala geçmedi. Ama biz aranıyoruz." Duyduğum sesle arkamı döndüm. Yağız, merdivenlerdeydi. Sonunda odadan çıkmayı akıl etmişti. Kafamı salladım. Kapının çalınması ile, Çağan koltuğun kenarındaki odunu aldı ve kapıya ilerledi. Bende elimdeki süpürge ile kapıya gittim, Çağan'ın peşinden.

Yağız, beni geçip Leya'nın yanına gitti.

Çağan tereddüt etse de kapıyı açtı ve gelen kişileri görünce odunu elinden bıraktı. Esat, Deniz ve Mert'ti.

Mert ve Deniz'in elinde dolu dolu poşetler vardı. Esat'ın ise bir cüzdan ve anahtar vardı. Çağan'ı ittirip içeri girdiler.

Mert ve Deniz koltuklara yayılırken Esat televizyonu kapattı. Dördümüzde şaşkınca onlara bakıyorduk.

Esat sırıttı. "Hadi yine iyisiniz, Esat abiniz size mükemmel bir şey yaptı. Biraz pahalıya mal oldu ama şunlar zenginmiş." dedi Mert ve Deniz'i göstererek.

"Daha çok dikkat çekmek için Ülkü ve Defne'yi de getirseydiniz." dedim bende gözlerimi devirerek. Mert ve Deniz güldü. "Geleceklerdi aslında. Sonra Ülkü'nün halası izin vermedi ve Defne de onunla kaldı." dedi Deniz. Leya, elini alnına yapıştırdı.

Lanet Olası Dünyanın Sonu | ÇağTu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin