45. BÖLÜM

8K 286 116
                                    


Bu bölüm bence oylarınızı hak ediyor.

Ve düşüncelerinizi cidden merak ediyorum. Yorumlar aracılığı ile bana iletirseniz sevinirim. İyi okumalar.








Hafızamda kurguladığım, hayal ettiğim melodiyi dile döktüğümde yaşadığım hüsranı sanırım anlatamam. Oysaki hayal de çok güzeldi. İşte bu yüzden hayal de kaldı diye üzülmeyin. Sadece bakın ve çok güzel diyin.





Bir türlü denge profili çizemeyen adımlarımı bahçeden içeri atmaya başladığımda sarhoş olup olmadığımı çözmeye çalışıyordum. Bakışlarımı elimde birbirine çarptıkça ses çıkaran şişelerin olduğu poşete çevirdim. Sarhoş olmama imkan yoktu. Henüz bir şey içmemiştim. Henüz

Ah ama gerçekler sarhoş ettiyse bunu bilemezdim.

Şahsen bu gün öğrendiklerim has gerçek niteliğindeydi yani. Gözlerimi gülümseyerek açıp kapattım. Kendimi üç çocukla sokakta kalmış, üstüne kocasını da yelloz rus karıya kaptırmış gibi hissediyordum. Bu denklem yanlıştı. Buradaki yelloz karı ben olmalıydım.

Bir sürtük olarak gururumun yerlerde gezdiğini hissettim.

İç sesimin bu cümleme karşılık bana laf sokmasını bekledim, benimle alay etmesi gerek miyor muydu?

Bir anda duraksadım. Yoktu!

Ah o da beni terk etmiş olmalıydı. Ya da artık delilikten sıyrılmaya başlamıştım. Kendi kendine iç sesiyle kavga eden bir deli değildim artık.

"Ne güzel, ne güzel..." diye mırıldandım kendi kendime. Benden giden iç sesim hatrına da bir kaç kadeh içmeyi bir kenara yazmıştım. Daha fazla duraksamanın gereksiz olduğunu karar verip adımlamaya devam ettim. Salonun ışığı yanıyordu. Dilan evde olmalıydı.

O an aklıma kızlar gecesi planım geldi. Şu an iç sesimin çıkıp da 'Siktir et kızlar gecesini, otur namaz kıl imana gel dinsiz köpek!' demesine ihtiyaç duyuyordum.

Bekledim.

Ama demedi...

Bende iç sesimi siktir edip daha hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladım. İlk defa bahçe yolu bu kadar uzun gelmişti gözüme. Her bir adımda sırtıma yüklenen bir ağırlık vardı sanki. Ayaklarım geri geriye dahi adımlamak istemiyordu. Olduğu yerde kalmak istiyordu.

Şimdi de iç sesimin çıkıp 'Gömdüğün pizzaya ben şahidim ayı bile yemez o kadar, kilodan taşıyamıyordur seni zavallı ayakların.' demesini umuyordum.

Kullandığım son kelime ile duraksadım. Ummak, ne zamandır basitçe bu kelimeyi dile getirebiliyordum?

Neredeydi "Umut etmiyorum, bu sayede kimse umutlarımı kıramıyor." sözü?

Ne çabuk unutmuştum.

Düşüncelerime inat kendimi zorlayıp kapının önüne geldim. Elim bir an olsun kapı ziline gitmedi. Solonun ışığı her ne kadar açık olsada bir umut Dilan'a görünmeden odama geçebilirdim. Odama geçer ve kapıyı kilitlerdim. Belki suyu da açardım. Banyo yaptığımı düşünüp yanıma gelmezdi. Şu an hiç halim yoktu. Dilan ile yüzleşmek falan istemiyordum. Dağılmış hissediyordum.

Kayra ile bir gelecek kurmayı planladığımdan veyahut Kayra'yı sevdiğimden değildi bu hâlim.

Kullanılmış olmaktı.

SEKRETER +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin