Merhaba! Bu kitap okuyucuların tepkisine göre devam edecek. Umarım beğenirsiniz ki ben de ikinci bölümü yazmak için sabırsızlanıyorum. 100 yorumu geçerse kısa zamanda gelir ikinci bölüm. Yazarken gerçekten keyif aldım. İyi okumalar! Tarih bırakmayı unutmayın.Mavi gözlü, kumral saçlı, yanık tenli bir çocuk düşünün. İşte hikayemiz bu çocukla başlıyor.
Dünyaya ilk geldiğinde etrafında dört dönen insanlar vardı. Ailenin gözdesi bebek oydu çünkü uzun yıllardır tüm ailelere bir kıtlık hakimdi. Bu çocuk, o döngüyü bozacaktı.
Diğer bebeklerin aksine hiç ağlamamıştı ilk doğduğunda. Hatta annesi çok korkmuştu ölü doğdu diye ve bu korkusu onu bayıltmıştı. Uyandığında ilk oğlunu sormuştu, anlatılanlara göre de tüm hastaneyi saran bir yakarıştı bu sorgu.
"Oğlum nerede? Oğlumu görmek istiyorum!" diye bağırdı genç kadın. Doğumda oğlunun ağlayışını duyamadığından diğer anneler gibi o da ölü doğurdu zannetmişti ve bu durum onu korkutmuş, bilincini kapatmıştı.
"Korkmayın Bayan Tomlinson, oğlunuz sağlıklı ve yan taraftaki beşikte. Zaten çok acıktı, emzirmeniz gerekiyor." Beşikten minik bebeği alıp gülümsedi. "Masmavi gözleri var, halkımıza umut olacağına eminim," derken bebeği ait olduğu yere, annesinin kollarına bıraktı.
Acıkmıştı bebek, kana kana emmeye başladı annesini. Genç kadın, dünyanın en mutlu insanıydı o an ve birkaç saat sonra en mutsuzuna dönüşeceğinden bihaberdi. Oğlunu kokladı, aklından geçenleri kelimelere dökemez haldeydi.
"Bir savaşçı olacak, cesur olacak benim oğlum. Koruyacak bizi! Bu yüzden..." Bebeğin kulağına yaklaştı ama etrafındakilerin duyabileceği bir ses tonuyla konuştu: "...senin adın Louis William olacak. Sen ailemizin umudu olacaksın Louis William Tomlinson."
Ve alkışlar doldurdu hastane odasını, birkaç saat sonra dolduracak olan ağlayışlar gibi.
Yeni doğsa da daha, annesi ona alışamadan evinden koparılmıştı. Beşiğinde sakin sakin uyurken yanında kocaman açılan portal, içinden fırlayan bir büyücü, annesinin çığlıkları ve pelerinli büyücünün arkasından koşuşu lakin portalın anında kapanması... Hepsi saniyeler içerisinde gerçekleşmişti.
Louis'nin uykusu bile bölünmemişti. Mışıl mışıl uyumuş, annesinden uzakta olduğunu fark etmemişti. Annesi ise tam aksine, oğlunun acısıyla kavrulup yanıyordu. O gün, o hastaneye sayısızca büyücü, polis, vampir, kurtadam ve daha niceleri girmişti ama hiçbiri ne olduğunu bilmiyordu. Büyücülerin başkanları sorguya çekilmişti, herkes yemin etmişti. Ne bir şey duymuşlardı ne de görmüşlerdi.
Onlara düşman olan çok vardı ama kimse çocukların zor doğduğu bu evrende çocuklara zarar vermezdi, öyle sanıyorlardı. Bebek de bunun doğru olmadığını kendisiyle kanıtlamıştı ve gözlerini açtığında hiç tanımadığı bir yerdeydi.
Onun daha mekan algısı yoktu, bir kutunun içerisinde uyuduğunu bilmiyordu ya da kutunun bir evin kapısının önünde olduğunu. Tek düşündüğü midesine girecek yemek ve uyumaktı.
"Aman Tanrım! Bu ses ne?" dedi kadın kocasına hızla dönerken. Adam, kaşlarını çatıp ayaklandı ve kapıya doğru ilerledi. "Bir bebek sesine benziyor," derken dış kapıyı açtı. Minik bir bebek, en fazla birkaç saatlik olduğu yüzünden okunan bebek, duruyordu kapının eşiğinde. Karton bir kutunun içinde, battaniyelerin arasındaydı.
"Mel, burada bir bebek var." Adam, şaşkındı. Kim şaşkın olmazdı ki? Kadın ardından gelip bebeğe baktı. Şaşkınlığını çabucak atıp bebeği kucağına aldı. "Hey, sen de kimsin böyle?" derken içeri döndü. Yeni doğum yapmıştı, ister istemez bu bebekle de bağ kuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolmuş Gerçeklik | Larry Stylinson | Omegaverse
FantasyErgenliğe kadar her şey çok güzeldi ama on iki yaşından sonrası tam anlamıyla bir kabusa dönüşmüştü. Daha kim olduğunu bilmezken tüm bu olanları nasıl çözecekti?