"Canın yansın diye değil, sadece sen merak edip kızlara soruyormuşsun diye söylemek istedim. Savaş Erdem'i fena benzetmiş, salmıyor da."
Yalnız kaldığımız gibi konuya giren Eren, yüzünü asmış yere sabitlemişti bakışlarını.
"Erdem ile son kez yüz yüze gelmek istiyorum," dedim.
Ağzımdan benden bağımsız çıkan cümleye ben de şaşırmıştım. Eren yüzüme şaşkın ve sinirli ifadeyle baktı.
"Eren içim rahat değil, nefretimi konuşarak kusayım bari," dedim gözlerimin yandığını hissederek.
Bir şey demeden telefonunu çıkardı. O telefonuyla ilgilenirken salya sümük ağlayan iç sesim konuştu.
Nefret kusmaya değil, gitmeden son kez yüzünü görmek istediğinden gidiyorsun dimi abinin yanına?
Abim... Bir zamanlar abim olup şimdi ölesiye nefret ettiğim ama hala içimde umut kırıntılarının olduğu abim...
Sonunda akmak isteyen yaşlarımı geri ittim ve Eren'e döndüm. Birkaç dakika sonra bana döndü tekrar.
"Kalk, gidelim. Son kez kus nefretini."
İnanmayan gözlerle Eren'e bakarken çoktan dükkanın kapısına varmıştı. Yerimden kalkarak dükkanın anahtarını ve eşyalarımı aldım. Dükkanı kilitledikten sonra Eren'in arabasına bindim.
Arabada ikimizde sessizliğimizi korumuştuk. On beş dakikalık yolculuktan sonra orman gibi bir yere geldik.
Erdem bizi bekliyordu. Yüzü gözü yediği dayaktan mosmor olmuştu. Ama hala aynı bakış vardı gözlerinde, aynı kin.
"Vay be Yaren. Nereden nereye," dedi gülerek.
"Neydi lan derdin," dedim ona yaklaşarak.
Dışım ateş püskürse de içim kan ağlıyordu. Sarılmak istiyordum, abi, diye haykırmak istiyordum ama yapamıyordum.
"Anlatsam anlamayacaksın, sen de dinlemeyip yaptığım canilik yüzünden benden ölesiye nefret etmeye devam edeceksin. O yüzden hiç yoramam kendimi."
Erdem'in bakışları yumuşarken gözlerini de kaçırmıştı gözlerimden.
"Ne geveliyorsun lan!" diye atıldı Savaş.
"Sen karışma," diye sesimi yükselttim bu sırada Savaş'a.
"Pişmanlık duygum öldü, benden önce girdi mezara. Ne yaparsan yap ölü vicdanımı da ölü pişmanlık duygumu da yeşertemezsin."
Erdem daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Tıpkı ablasının ölüm haberini aldığı gün ki gibiydi. Kendi kendine konuşuyor, etrafındakilerle ilgilenmiyordu.
"Senin benden daha çok vicdanlı olduğunu ikimizde çok iyi biliyoruz. Gizleme boşuna."
Sesim yumuşasa da yaptıkları aklıma geldikçe kırgınlığım sinirimi okşuyordu.
"Gizlemiyorum, olmayan bir şeyi gizleyemem," dedi gülerek.
"Senden intikam almayacağım korkma, benim intikamım seni vicdanınla baş başa bırakmak olacak. Ablam adını duyunca sinirden nasıl köpürüyor görmen lazım. Güzel bir eş bulsun, senin içinde olduğun şehri terk edecek. O derece iğreniyor senden. İsmin yetiyor midesinin bulanmasına."
Canı acısın diye dudaklarımdan firar eden cümleler beni geçmişe götürüyor ve yine benim canımı yakıyordu.
"Yasemin beni eskisi gibi seviyor affettireceğim," dedi dolan gözlere inat kendinden emin konuşurken.
"Kara ağaca dökersin yine içini."
Bir anda dudaklarımdan fırlayan bu cümle beni de beynimden vurulmuşa döndürmüştü. Ben şimdi neden kara ağacın sözünü açmıştım ki? Ah salak kafam!
"Yaren sus," dedi gözlerini sımsıkı kapayarak.
Ellerini kulaklarına götürerek sakinleşmeye çalıştı. Gözünden akan yaşları elinin tersiyle silerek yüzüme baktı. Bir kere başladığım işi yarım bırakmak istemedim. Babamı benden alarak canımı nasıl yaktıysa canı yansın istedim.
"Sahi ne oldu, yangına inat yıllardır aynı yerindeydi. Hala öyle mi?"
"Yapma Yaren."
"Şu hayatta tek sırdaşın bir ağaç. Kıyamam ya. Bari yaptığın caniliği de biliyor mu? Sevdiğin kızın babasını nasıl elinden aldın, biliyor mu? Kurduğun planı, oynadığın oyunu. Sırdaş olduğu insanın nasıl bir şerefsiz olduğunu biliyor mu? Önce sevdiği kızı kaybedip, sonra babasını nasıl elinden aldığını? Hatta kardeş dediği kızı nasıl bozguna uğrattığından da haberdar mı?"
Sesim son cümleyle titrerken gözümden de yaş akmıştı. Hızla yaşımı sildim.
"YAREN YETER, YAREN SUS! YAREN NE OLUR SUS, sus, sus..."
Sonlara doğru yere çömelerek ağladı. Sona doğru sesi fısıltı gibi çıkmıştı.
Arkada bizi bekleyen Savaş ve Eren boş gözlerle bakıyordu. Eren bana, ne oluyor, bakışı atarken Savaş garipseyerek yerdeki Erdem'e baktı.
Erdem'in de sırları vardı. Onun zaafı da bendeydi işte. O nasıl benim canımı yaktıysa, ben de öyle yaktım. Yıllardır susmuştum ama o hak etmiyordu hiç bir iyiliği.
"İntikamımı aldım, vicdanınla seni baş başa bırakayım ben. Rahatsız etmeyeyim daha fazla."
Hala yerdeydi. Ama sonunda başını kaldırıp oturduğu yerden bakmıştı yüzüme. O bakış benim kalbimi paramparça etmeye yetmişti ama Erdem'e belli etmedim hiçbir şey.
"O ağacın altına gömdüm ben tüm duygularımı, vicdanımı."
Sonra ayağa kalktı.
"ANLIK YAKABİLİRSİN CANIMI, BENİM SENİ EKSİK BIRAKTIĞIM GİBİ EKSİK BIRAKMAYA GÜCÜN YETMEZ AMA YAREENNN. Bitmedi, bitmedi."
Sonra döndü sırtını. Ellerini yumruk yapmıştı. Sesli nefesleri, canını yeterince yaktığımın göstergesiydi.
"Bitmedi Erdem, daha çok şey gömersin sen kara ağaca. Elbette bitmedi."
Sonra bende sırtımı dönerek Eren'in arabasına bindim. Eren de yavaşça geldi bindi arabaya.
"Yaren ne ağacı?"
"Erdem'in, benim, ablamın, çocukluğumdaki herkesin kirli geçmişinin simgesi" deyip gözümden akan yaşları sildim dalgınca.
"Peki," dedi Eren'de konuyu kapatmak istediğimi anlayarak.
Eve kadar da konuşmadık. Eve vardığımızda vedalaştık. Sonra Eren gitti. Ben de eve girdim. Bizimkilerle kısa sohbet ettikten sonra odama geçtim. Bizimkilere hiçbir şey söylemedim. Eren'i de tembihlemiştim. Söylemeyecekti.
Odaya girdiğimde Enes'in uyuduğunu gördüm. Üzerime pijamalarımı giyinip yanına uzandım. Bu esnada uyandı. Sıcacık gülümsemesi içimi huzurlu kıldı. Yine alnımdan öperken üstünün çıplak olduğunu gördüm.
"Enes hasta olacaksın, üzerine bir şey giy."
"Seni özledim ya," deyip benim de üzerime el attı.
Her gece böyle olacaksa uykusuzluktan ölürdüm galiba ben. Kendi halime içten içe gülerken ışığın kapalı oluşu o an işime yaramıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM 1: Karanlık Oyun
ChickLit"Benim intikamım seni vicdanınla baş başa bırakmak oldu!" Canını yakan geçmişin hesabını sormak için türlü acımasız oyunlar hazırlayan Erdem, amacına ulaşmaya başlamıştır ve herkesi imkansıza sürüklemiştir. Aşık olduğu adamın,babasının katili olduğu...