-BÖLÜM- |3|

51 2 1
                                    

 Nefise hiçbir şey kalmamış bomboş evin salonunda ileri geri yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Kenan'ın evi sattığına inanamıyordu. Üstelik sadece kendine daha fazla zarar vermek için. Kocasının önceden nasıl biri olduğunu pekâlâ biliyordu. Ama yıllar önce bu konuları aştıklarını düşünmüştü. Ozan'ın başına gelen olaydan sonra önce üzüntüsünden daha sonra ise nefsine yenik düştüğünden içmeye başlamıştı. Onu her durdurmaya çalıştığında verdiği aşırı tepkiler nasıl biri olduğunu daha çabuk kavramasını sağladı çünkü Ozan'ı bahane etse de yaptığı şeylerin sorumlusunun oğlu olmadığını biliyordu. Kenan bir canavardı ve yıllardır kendini zincirliyordu. Şimdi ise bütün zincirlerini kırmıştı.

Yapacak bir şeyi olmadığı için salonun zeminine oturdu. Soğuk ve sert olan zemin belki daha iyi düşünmesini sağlardı. Hava karardığı için şu an kimseyi arayıp da rahatsız etmek istemedi. Öylece oturup boş duvarla ve özel eşyalarının olduğu kutulara baktı ve çaresiz bir bekleyiş içinde zamanın bir an önce akıp gitmesini diledi.

Sabah gözlerini açtığında. Acıyan bedeniyle yüzünü buruşturdu. Dün gece yerde uyuyakalmıştı ve her yeri tutulmuştu. Yerden destek alıp ayağa kalkarken, gözleri perdeler olmadığından dolayı içeriye rahatlıkla girebilen güneş ışıklarına alışmaya çalışıyordu. Güç bela banyoya gittiğinde ayılmak için yüzünü birkaç kez soğuk suyla yıkadı. Aynadaki yansımasına baktığında tam anlamıyla dağılmış olduğunu fark etti. Özenle yapmadığı makyajı bozulmuş, akan maskarası gözünden aşağıya doğru siyah yollar çizerek çenesine kadar inmişti. Dağılmış sarı saçlarını ve yüzündeki darp izlerini saymıyordu bile.

Makyajını temizledi ve saçlarını taradı. Elini yüzünü kurulduktan sonra banyodan çıktı. Çıkmadan önce aynada gördüğü görüntüden memnun kalmıştı. Salonda duvarın köşesinde duran telefonunu ve çantasını yerden aldı ve omzuna taktı. Güneşe bakılırsa fazla kalın giymesine gerek yoktu. Zaten bu kargaşada ceket arayacak hali de kalmamıştı.

Evin kapısını açıp dışarıya çıktığında onu ilk karşılayan yoğun bir trafik ve gürültü oldu. Şu ana kadar saate bakma hiç aklına gelmemişti ama dışarıya baktığında saatin çoktan öğlen olduğunu anlaması uzun sürmedi. Hafif esen rüzgarla uçuşan saçlarını bileğindeki tokayla ensesinde topladı ve çantasındaki telefonuna uzandı. Emine'yi ararken bir yandan da insanların bakışlarını umursamamaya çalıştı. Gözünün altındaki, dudağının kenarındaki ve yüzünün çeşitli yerlerindeki morlukları kapatma gereği görmeden dışarıya çıkmıştı. Bunun için kendini suçlu hissetmiyordu. Öyle hissetmesi gereken birisi varsa önce bunu yapan sonra da buna göz yumanlar olmalıydı. Bir kadının dayak yemesine göz yuman toplumun bir kadının yediği dayak yüzünden oluşan morluklara olağandışı tepkiler vermesi gülünçtü.

Zerre miktar çekinmeden başı dik bir şekilde yürümeye devam etti. Kulağına götürdüğü telefonun açılması uzun sürmedi. Emine telefonu açtığında vakit kaybetmeden,

"Biraz sonra sana gönderdiğim konuma gelir misin?" diye sordu. Şu an onun bu davete evet demesi gerekiyordu. Şayet demezse yapmak istediği şeyler için yanında birisi olmayacaktı.

"Tabi, gelirim" Emine'nin sesi kuşkulu gelse de Nefise aldığı cevaptan dolayı mutluydu.
"Teşekkür ederim" deyip telefonu kapattı. Telefonu çantasına koyup hızlı adımlarla Emine'ye gönderdiği konuma ilerleme başladı.

Attığı konum fazla uzak olmadığı için gelmesi uzun sürmemişti. Emine'yi beklerken normalde sıkça geldiği kafeye göz gezdirdi. En son geldiğinden bu yana aylar geçmişti. Mekânın soluk sarı rengi değiştirilmiş, fıstık yeşili yapılmıştı. Öncesine göre daha canlı olan bu renk içeriyi iç açıcı bir hale getirmişti.

Beyaz, Ruhsuz Bir TavanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin