Bekleyiş.Hastane duvarlarının, havaalanı yollarının ve karanlıkların çokça alışık olduğu bu kelimenin korkunç bir iki yüzlülüğü vardı.
İnsana travma yaratacak şekilde yavaş gerçekleşiyordu. Zaman sanki duruyordu ve bu çok acı vericiydi.
Aras'ın aradığı adamın buraya gelmesi dakikalar sürmüştü. Yani, geldiğinde öyle demişti. Ben günlerce beklemiş gibi hissediyordum.
Aras'ın omuzlarımı kavrayan sıkı elleri beni Hazer'in üzerinden çekerken doktor olduğunu söyleyen adam, elimin Hazer'in teninde açtığı boşluğu kendi eliyle hemen doldurmuştu. Hazer'in tişörtünü hızla yırtarken yarasına göz gezdirmişti. Dudaklarını birbirine bastırmasından belliydi ki durum pek iyi değildi.
Kanlı ellerimle şok içerisinde olanları izliyordum. Tek bir tepki bile veremiyordum.
Aras'ın beni sertçe dürtmesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Ellerim titriyordu, bunu yeni fark etmiştim.
Melis biraz olsun kendisine gelmiş, koltukta bembeyaz yüzüyle tavana bakıyordu. Ne abisine ne de olanlara tepki vermiyordu.Aras'ın "Yukarı çık." dediğini işittim. Ancak dediğini görmezden gelmeyi seçtim. Derin bir nefes alıp arkasını döndü ve bir numarayı aradı. Aniden bağırmaya başladığında bunu beklemiyordum. Kanlı ellerimle sıkıca kulaklarıma bastırdım.
Birilerine hesap soruyordu. Duymak istemiyordum. Birilerinin bağırmasını duymayı artık istemiyordum. Yüksek seslerden nefret ediyordum. Silah sesleri hala kulaklarımda çınlıyordu. Etrafa buram buram yayılan kan kokusunu almamak imkansızdı.
Gözlerimi sıkıca yumdum ve dizlerimin üzerine düştüm. Düşünmemeye çalışıyordum. Salonda, ileride yerde yatan üç tane adam vardı. Onlara çok kısa süreli bakmıştım ancak görüntüleri beynime çoktan kazınmıştı. Bunları düşünmemeliydim. Hazer'in şu anda ölüyor olduğunu düşünmemeliydim.
Beynimi toparlayamıyordum. Vücudumun haykırırcasına titremesini durduramıyordum. Mantıklı olan ne bilmiyordum. Kulaklarımda bir uğultu ve midemde sert bir bulantı vardı. Her yerim uyuşmuş gibiydi.
Bulunduğum yerden kalkarsam yerdeki adamları görürdüm. Salondan çıkmaya çalışırsam onları tekrar görmek zorunda kalırdım.
Cesetleri.
Onlar ölmüştü, değil mi? Hareket etmiyorlardı ve hiç sesleri çıkmamıştı. Ölü insanlarla aynı odada duruyordum.
"Oktay!" diye gürledi Aras yaptığı zilyonuncu telefon konuşmasından sonra. "Hazer çok mu kötü? Hastaneye gitmemiz gerekecek mi? Ameliyat gerekir mi?"
Gözlerimi açmadım ancak konuşmalarına dikkat kesilmiştim.
"Hayır." dedi doktor Oktay sakince. "Kurşun derine saplanmamış. Çıkarttım ve şu anda dikiyorum. Sorun olmayacak."
Dudaklarım titredi.
"Yalnız şu kapının önündeki elemanlar için yapabileceğim bir şey olduğunu sanmıyorum." diye ekledi munzur bir sesle. Bu nasıl bir doktordu? Böyle bir durumda dalga geçiyordu.
"Bilinci kapalı." dedim titreyen sesimle. Gözlerimi açmış, dehşetle arkasından izlediğim doktora bakıyordum. "Ne demek sorun olmayacak. O ölüyor!"
Oktay denen küstah adam omzunun arkasından bana doğru bir bakış attı ardından işine geri döndü. "Bu küçük hanım kim?" Sesi şaşkın geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dizleri Kanayan Kız
Novela Juvenil"Şimdiden pes ediyorsun. Yalvarmanı sağlayabilirim." "Lütfen git." dedim cılız sesimle. Cevabı kendisini bana bastırmak olmuştu. "Bedenin böyle söylemiyor." "Hazer yalvarırım." dedim. "Sarhoşsun. Yalvarırım bırak beni." Hazer başını iki yana...