"Daha iyi misin canım?" Gözlerimi açtığımda kendi yatağımdaydım. Başucumda yere oturup elimi tutmuştu. Diğer eliyle de saçlarımı okşuyordu.
"İyiyim." Gülümsedim. Elimi kendine çekip ufak bir öpücük kondurdu. Gülümsemem genişledi.
"Evet şimdi yemek vakti. Kahvaltı da yapmamışsındır sen. Hadi gel." Yavaşça kaldırdı.
"Yemek istemiyorum ya." ben zorla minik ve bıkkın adımlar atınca arkasına döndü.
"Yiceksin ama." beni kucağına aldı. Ellerimi boynuna sarıp tatlı tatlı ona baktım.
"Yemesem?"
"Hayır yiceksin."
"Ama aç değilim."
"Ama yiceksin." kollarımı çekip önümde bağladım. Beni mutfağa götürüp tezgahın üzerine bıraktı. Meyve tabağını da kucağıma koydu.
"Peynirli Omlet?" Onu umursamadan çileğimi yemeye devam ediyordum. Elimdeki çileği ısırdığında ona baktım.
"Napıyorsun ya?" Elime başka bir çilek aldım.
"Cevap bekliyorum." onu da ısırdı.
"Ya çileklerimden uzak dur." tabağı diğer tarafıma çektim.
"Ağzın yüzün kırmızı olmuş." Gülerek temizledi.
"Hadi omlet mi krep mi?"
"Hm şey kahve?"
"Hayır ufaklık. Kahve yok. Krep yapıyorum." o malzemeleri çıkarırken ben de onu izledim. Bana kendimi özel hissetiriyordu. Yaptığı karışımı ince tavaya döktü. İyiyce yaydı. Bunu birkaç kez tekrarladı. Hepsini düz tabağa koyduktan sonra tabağı da masaya koydu. Bana döndü.
"Evet şimdi bunları keselim." tabağı kucağımdan aldı. Kesme tahtasını kenara koydu.
"Ben sabah limonata yapmıştım." Tezgahtan atlayıp dolabı açtım.
"Kime yaptın sen o limonatayı?"
"Ciddi misin?"
"Evet gayet ciddiyim. Sen mutfağa girmeyi sevmezsin. Kimin için girdin?"
"Fazla abartıyorsun. Misafirler vardı. Üç beş bir şeyler hazırladım."
"Abartmıyorum. Karımı paylaşmayı sevmiyorum sadece." Beni omuzumdan kendine yaklaştırıp kulağımın biraz üstünü öptü.
"Al bakalım." Çikolata sürüp biraz çilek koyduğu krebi uzattı.
"Bişi dicem."
"De güzelim." çatala batırdığı peyniri bana uzattı.
"Sen beni nasıl buldun?"
"Çok küçükken 4 yaşındayken seninle ilk burda karşılaştık. Aslında tam karşılaşma değildi. Ben arabadaydım. Baban ve babam bir şey konuşuyorlardı. Annemler de kahve içiyordu. Ben cezalıydım. Arabadan inemiyordum. Sen geldin. Boncuk boncuk bakıyorsun. Camı açıp sana el salladım. Gülümsedin bana. O güzel gülüşün hiçbir zaman değişmedi. Hala 4 yaşındaki gibi gülüyorsun. Ondan sonra kapıyı açmaya çalıştın. Tabi kilitli açılmadı. Koşarak gittin
Ben sandım ki beni bıraktın. Ama sonra elinde arabanın anahtarı ile geri geldin. Kapıyı açıp beni çıkardın. O zaman sımsıkı sarıldın bana. Ben kendime söz verdim o gün. Benim en sevdiğim kişi artık bu kız olucak dedim. Giderken de yanağımdan öptün. Tekrar sarıldın. Bu zamana kadar hep uzaktan izledim. Sürekli olarak buraya kaçtığını fark ettim. Ben de buraya baktım. Anonim vardı ya o da bendim. Sırf benim hakkımda ne düşünüyorsun diye öyle bir şey yaptım. Saçmalık olduğunu biliyordum. Ama çocuk aklı falan işte.""Ne yani anonim sen miydin? Ama nasıl?"
"Bilgisiyardan kurmuştum. Tabi ben sürekli olarak senin yanında olduğum için kuzenim ilgileniyordu."
"Kuzenin?" iki elimle bardağı tutup büyük bir yudum aldım.
"Kendisi ile bizzat tanışıyorsun aslında."
"Ne? Nasıl yani? Kim?"
"Rüzgar"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
|Benim Babam|
أدب نسائي"Geldik." İzmir F tipi cezaevi.. çocukluğumun geçtiği yer. Yavaş adımlarla içeri girdim. "Işıl gidiyorsun." Babam içeri girince ayağa kalktım. "Baba hiçbir yere gitmiycem ben. Yeter her yerde sürekli siyah takımlı zorba adamlar görmek istemiyorum...