"Yararlı olamamaktan yakınıyorsunuz. Bu her zaman böyle değildi ve mutlaka yine değişecektir. Bir cümle dehşete kapılmanıza neden olmuş (Acaba hangi vesileyle söylenmişti?), oysa öylesine açık ki ve bu anlamda daha önce de defalarca söylenmiş ve düşünülmüştü. İnsan kendi şeytanlarının çektirdiği azabın acısını, düşünmeden en yakınlarından çıkarmaya çalışır. Siz kendinizi böyle bir duruma düşmekten kurtarmaya çalıştınız, başaramadınız, o zaman kendinizi yararsız hissettiniz. Kim böyle bir günah işlemiş olmayı isteyebilir ki? Bunu kimse başaramadı, hatta İsa bile. O sadece şunu söyleyebildi: " Beni izleyin," ve sonra bir de şu büyük sözler (ne yazık ki yanlış hatırlıyorum): Benim söylediklerimi yapın, göreceksiniz ki bunlar bir insanın değil, Tanrı'nın sözleridir. Ne var ki İsa da sadece kendisini izleyenlerin içindeki şeytanı kovabildi. Ve bu da sürekli olmadı, çünkü onu izlemeyi bıraktıklarında o da etkisini ve "yararlılığını" yitirdi. Bununla birlikte o da günaha yenik düştü, size hak verdiğim tek nokta da bu zaten."
Milena'ya Mektuplar, Franz Kafka
Bölüm şarkısı: Die Andwoord- Alien
Adapte olamamış ruhlar, önünü görememiş kör gözler gibiydi. Taşlar, camlar, metal ve keskin çöpler ayaklarını paramparça ederdi. Bağıramaz, gören olmazdı.
Adapte olamamış zihinler de kahırdan ölürdü, ait olmadığı yerde acı çeken ruhlar asla huzuru tadamazdı. Huzur, çok uzakta; zihnin yana yakıla aradığı tek devaydı.
Ne kadar buraya ait hissetsem de, günün sonunda acı çekecektim. Ruhum kahırla çürüyecekti. Bildiğim ve yine de yürüdüğüm bu yolda, daha acı çekmemiş ve ayağım kanlanmamıştı.
Geçmişim yakama yapışmış ellerine çok uzun tırnaklar geçirmişti; takıntıları ve buhranından kurtulamadığım karanlık bir zihnim vardı.
Tüm bu yüklerin üzerine, daha fazla acı yüklemekten korkuyordum.
Buna rağmen aşinaydım, buraya aittim. Günün sonunda; taburesi ayağının altından alınmış suçsuz bir idam mahkumu.
İçinde bulunduğum çelişkiyi durdurmaya gücüm yetmiyordu.
İçimdeki Canzeza ayaklanmış ve şaşkınca beni izliyordu.
Beni tanıyamıyor, soğukkanlılığıma anlam veremiyordu. Oysa ben hep duygularımı kapının ardında bıraktığımı sanıyordum.
Benimle en çok acı çeken oydu.
Şimdi oturduğum bu masa, acı dolu geçmişin ayak izlerine esir olmuştu. Şimdi olduğum yer, yaşamla ölümün tam ortasındaki o azap veren araftı.
Konuları bölüşmüştük ve herkes kendi konusunu anlatmıştı. Ben hariç. Çünkü bana sıra gelmemiş, konular çoktan bitmişti.
Bense sebebini merak ediyordum. Bu insanların karşıma çıkma sebebini, tüm bunları yaşamamın sebebini... Tüm bunlar bir tesadüften ibaret olamazdı. Hayatım boyunca, hiçbir zaman tesadüfe inanmamıştım.
Tanrım, dedim içimden. Daha fazlasına izin verme.
"Matem,"dedim dışımdan. Kayra'daki gözlerini bana çevirdi. Bakışları canlı, gözleri bayıktı. " O kıza ne oldu?"
Canlı bakışları soldu, diğerleri sustu. Herkesin öğrettiği gibi, körü körüne bağırmak yerine susmak bizim için paha biçilemez bir kaçıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
Ficção GeralTanrı'm. Ya canımı alırsın, ya bana elini uzatırsın ki o el taşların en kıymetlisi elmastan doğan güneşin sıcaklığını avcuna sıkıştırmıştır. İşlenmemiş, pırlantadan küçük kalbimi koruduğun avcunun sıcaklığını hissetmeme izin ver. Tanrı'm. Donuyorum...