Kumru düşünceli bir şekilde evine doğru yürürken kaldırıma bir araba yaklaştı. O yürüdükçe araba da ilerliyordu. Düşünceli hali bu durumun farkına varmasını geciktirmişti. Fark ettiğinde ise duraksadı ve kaşlarını çatıp arabaya döndü.
Siyah Mercedes'in camı açıldı.
"Arabaya bin." dedi genç adam kafasını uzatarak.Kumru alayla kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Sonra ciddi bir şekilde cevap verdi. "Bir neden söyle."
"Patlayan sevkiyat hakkında araştırma yaptığını biliyorum Kumru Cebeci."
Kumru'nun yüz ifadesi değişti. Bu sevkiyat mevzusu oldukça tehlikeliydi. Genç adamın bakışları ve konuşma biçimi de güven vermiyordu. İhtiyacı olan güven duygusunu sağlayabilecek tek şey soyadı gibi görünüyordu. Bir anlık cesaretle bindi arabaya.
O hep böyleydi. Önce durumu analiz eder sonra olasılıklar hakkında fikir oluşturur ve kendini atardı ortaya. Tehlikenin olması değildi çekincesi. Ya tehlikenin farkına varamazsa? İşte Kumru Cebeci'nin en büyük korkusu buydu.
Arabaya biner binmez bilgisayar çantasını dizine yerleştirip emniyet kemerini bağladı.
Araba hareket etmeye başladığında yanındaki genç adama döndü. Önce biraz inceledi. Hafif kirli sakalı ve saç kesimi ben serseriyim diye bağırıyordu. Yakışıklı bir serseri diye düşündü Kumru.
"Ne bakıyorsun!" Dedi genç adam sinirle dişlerinin arasından.
Az önce sakince duran adamın bir anda değişen ruh hali Kumru'yu ürküttü. Bunu yüzüne yansıtmamaya çalışıp konuştu.
"Konuşmanı bekliyorum. Böylece oturup yolu izlemek için binmedim herhalde bu arabaya."
Araba anormal bir şekilde hızlandığında Kumru yola baktı. Neyse ki çevre yolundalardı ve yol bomboştu. Genç adam bir türlü cevap vermiyordu. Kumru bir anda parladı.
"Derdin ne senin?"
Araba iyice hızlanırken önlerinde beliren kamyona çarpmamak için direksiyona müdahale etti Kumru. Araba yoldan çıktı ve ağaçlık bir alana daldı. Genç adam sertçe frene basıp arabayı ağaçlara çarpmadan durdurdu. Emniyet kemerini koparırcasına çıkarıp sinirle arabadan indi. Kumru da bilgisayar çantasını torpidoya yerleştirip emniyet kemerini çıkardı ve indi arabadan. Derin bir nefes alıp saçlarını geriye doğru taradı.
"Kimsin bilmiyorum. Bin arabaya dedin bindim. Ne bir şey söylüyorsun ne soruma cevap veriyorsun! Sadece sinirleniyorsun!"
Genç adam arabasının kaportasına yumruğunu geçirdi. Dişlerini o kadar çok sıkıyordu ki boynundaki damarlar belirginleşmişti. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kumru korkmaya başladı.
"Tanımıyorsun? Sen benim sevkiyatımı mahvettin kızım!" Dişlerinin arasından konuştu Alp. Alnındaki damarlar da çıkmıştı.
"Öncelikle ben senin kızın değilim! Ayrıca sevkiyatını falan mahvetmedim! Uzun süredir peşindeydim, araştırıyordum ama bir bok bulamadım!" Alp'in aksine bağıra bağıra konuştu Kumru. Siniri sanki karşısındaki genç adama değil de kendisineydi. Sevkiyat hakkında istediği kadar bilgi edinemediği için kendine kızıyor olmalıydı. Bunu hisseden genç adamın yüz ifadesi değişti ve kahkaha attı.
Kumru bu ani ruh hali değişimini dehşetle izledi.
"Sana inanmam için bir neden söyle." Dedi gülümseyerek.
Kumru kafasını sallayıp dudaklarını yaladı.
"Bugüne kadar Bilginler, Dağıstanlılar ve türevleri hakkında yüzlerce haber yazdım. Hepsinin altına ismimi yazdım. Ama bak karşındayım. Yaşıyorum." Kollarını iki yana açtı Kumru. "Çünkü ben her ne kadar inkar etsem de Kuzgun Cebeci'nin kız kardeşiyim. Bana gelen en ufak bir zararda taş üstünde taş kalmaz." Başta oldukça yüksek sesle başladığı konuşmayı tam tersi şekilde bitirmişti Kumru.
Genç adam ne gülüyordu ne sinirle bakıyordu. Oldukça karışık gözüküyordu. Karşısındaki genç kadın çok mantıklı konuşuyordu.
"Kanıtla."
Kumru etrafa kararsızlıkla bakındı. En son yere baktı ve dudağını ısırıp kafasını kaldırdı.
"Kanıtlayacağım ama sana karşı bir mecburiyetim olduğu için değil. Aslına bakarsan sevkiyat patladığından beri bunu kimin yaptığını araştırıyorum."
Genç adam kaşlarını kaldırdı. "Neden?"
"Bu benim zaferim olmalıydı ve zaferimi çalan kişiyi bulmak oldukça önemli."
Genç adam gülümsedi.
"Şimdi geç arabanın arka koltuğuna. Bilgisayarımı alıp geliyorum." Dedi Kumru.
Genç adam arka koltuğa oturmuştu. Kumru da torpidoyu açıp bilgisayar çantasını çıkardı. Gözü torpidonun içine iliştiğinde gördüğü ismi okudu. "Alp Öztürk." Kimlik belgesinin üzerindeki fotoğraf da genç adamın fotoğrafıydı. Torpidoyu hızlıca kapatıp arka koltuğa, Alp'in yanına, oturdu. Bilgisayarını çıkarıp açtı. Alp'in kucağına bıraktı.
"Al bakalım Alp. Tüm araştırmalarım orada." Alp'in gözleri büyüdü tam ağzını açacakken Kumru araya girdi. "Torpidodan çantayı çıkarırken kimliğini gördüm." Alp bir şey demeden bilgisayara döndü. "Nasıl kullanılıyor bu şey?"
Kumru Alp'e biraz daha yakın oturdu. Bacakları birbirine değiyordu. Bilgisayarı bir tarafı kendi bir tarafı da Alp'in dizine gelecek şekilde yerleştirdi. Sevkiyat hakkındaki araştırmalarının yer aldığı belgelerin hepsini teker teker gösterdi.
Birden parmağına Alp'in soğuk parmağı değince irkildi. Genç adam bilgisayarı nasıl kullanacağını öğrenmiş gibiydi. Sevkiyat dosyasından çıkıp "Bora Dağıstanlı'nın sakladığı şey ne?" İsimli belgeye girdiğinde Kumru telaşla onun elini itip bilgisayarın kapağını kapattı. "Ne yapıyorsun sen?" Dedi anlık bir sinirle.
Bilgisayarın ekranı kapandığı an karanlığa bürünmüştü ortam. İkisi de saatin oldukça ilerlediğini o an anladı.
Alp de Kumru'ya döndüğünde burun buruna geldiler. "O belgeyi görmek istiyorum." dedi Alp ses tonunu sabit tutmaya çalışarak. Genç kadınla çok yakınlardı ve ortam onu çok başka düşüncelere itiyordu.
Kumru ise kendine itiraf edemese de bu yakınlıktan kaynaklı bir şekilde düşüncelerini toparlayamıyordu.
"Neden?" diye mırıldanıp yutkundu.
Alp cevap vermek istemiyordu. Kumru bunu karanlığın içinde parlayan gözlerinden nasıl olduğunu bilmediği bir şekilde anlamıştı. Alp gözlerini kapatıp dudaklarını birleştirmeye çalıştığında Kumru geriye çekildi. Alp duraksayıp gözlerini açtı.
"Sorularımdan bu şekilde kaçamazsın."
Alp, Kumru geri çekildiğinde sinirle yumruğunu sıksa bile bu cümlesinden sonra gülümsedi.
"Sevkiyatı patlatanı bulmamda bana yardım et."
"Eeee." dercesine kafasını salladı Kumru.
"Bulduğumuz gün hem sorunun cevabını alırsın hem de ben o belgeyi görürüm."
Kumru kaşlarını kaldırdı. "Benim tek çıkarım bu sorunun cevabı mı olacak yani?"
Alp güldü. "Bir gazeteci için en önemli şey soruların cevapları değil midir?"
Kumru bu cevap karşısında şaşırıp gülümsedi. "Haklısın. Peki, kabul ediyorum." dedi istemsizce.
Alp elini uzattı. "Tokalaşalım." Kumru "Olur." diye mırıldandı. Karanlıkta tokalaşmadan ziyade birbirlerinin elini tutmuşlardı. İkisi de o an için ellerini çekip tokalaşmak için tekrar uzatmaya yeltenmedi.
Alp daha fazla dayanamayıp Kumru'ya yaklaşmaya başladı. "Bu sefer neyden kaçıyorsun?" dedi genç kadın ortamdaki bu havayı dağıtmak istercesine ama işe yaramadı. Sorusunun cevabını alamadı. Bu durumu da üstelemedi belki de ilk defa bir cevaptan bu kadar çabuk vazgeçmişti. Gözlerini kapatıp dudaklarını buluşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevkiyat -Kumru & Alp
FanfictionAlp Öztürk'ün yapacağı sevkiyat birisi tarafından polise ihbar edilmiştir. Sevkiyatının patlaması üzerine bunu yapanı bulmayı amaçlayan Alp Öztürk, gazeteci Kumru Cebeci'nin bu olayla ilgili araştırma yaptığını öğrenir.