Bir gün sana asıl hikâyemizi anlatacağım, Can.
Adam ve kadından değil, küllenmiş közler ve harlanmış kozlardan ibaret olan asıl hikâyemizi anlatacağım sana. Daha acı verici olanını, adamın değil, kadının yandığını; kadının değil, adamın yaralandığını. O gün, bizi tek bir hikâyeye sığdırmayacağım, bizim hikâyelerimiz farklı.
Aynı satırlarda buluşsak da, farklı satırlarda soluklanıp kayıp satırlarda sonlanacağız.
Mutlu ya da mutsuz son diye bir şey yoktur, Can.
Her son, bir bitiş, bir tükeniştir. Sayfalar, satırlar, cümleler ve nihayetinde kelimeler tükenir. İki kişi, aynı harflerle tükenirse, güneş; farklı harflerle tükenirse, ay doğar.
Karanlık ve aydınlık vardır.
Ve şimdi, ben, sana rağmen, karanlığa hapsolmaktan korktuğum bir andayım.
Ama o karanlığa hapsolmayacağım.
Yıllar önceki o yazı hatırladım, içimde hiçbir heves olmadan, sırf babamın isteğiyle Bodrum'da dalış eğitimi aldığım o eziyet verici günleri. O günlerde, her nefesin, bir yıldız tozu olduğunu ve her bir yıldız tozunun, insanı biraz daha güçlü kıldığını öğrenmiştim. Bir denizin metrelerce derinliğindeki o karanlık mavinin, insana ne denli güzel hissettirebileceğini de.
Teşekkür ederim, baba. Çok teşekkür ederim.
Attığım her bir adımda, içime farklı bir yıldız tozunu hapsettim. Korkmadım, ne ölmekten, ne de onun ölme ihtimalinden. Korkarsam, bizi kurtaramazdım çünkü korku, başarısızlığın en tutkulu yandaşıdır. İçim, yıldız tozlarıyla dolarken, tüm korkum, endişem ve çaresizliğim de havaya karışıp gitti sanki. Tehlikeli bir hissizliğin avuçlarında, tümüyle savunmasızdım ama umursamadım.
Adımlarımın sonunda, karanlığa hapsolmamak için, kendimi talihsizlik nehrinin yeşil karanlığına hapsettim.
Artık yıldız tozlarını düşünmedim; düşünürsem, tükenirlerdi.
Kendimi her an biraz daha dibe çekerken, üzerimdeki varlığı her geçen saniye artan su kütlesi, beni biraz daha karanlığa hapsetti. O saniyelerin birinde, tek kez tereddüt etseydim, kaybederdim.
Bakışlarım, derinliği, kıyıdan uzaklaştıkça biraz daha artan nehrin dört bir yanını soğukkanlılıkla arşınlarken, nefeslerinin ona yetmesini diledim. Bunun için, içimdeki yıldız tozlarının birçoğunu feda edebilirdim.
Dibe çekildikçe daha da bulanıklaşan su, gözlerimin acımasına neden olsa da, pes etmeden ilerledim. Yanımdan geçip giden küçük balıklar için fazla yabancı olsam da, varlığımı hiç yadırgamadılar sanki, öylece, yollarına devam ettiler.
Saniyeler, dakikaya evrilmek için an kollarken, ayaklarım, güneşin zayıf ışıklarıyla bile yaşama tutunabilmiş olan küçük yosunlara değdi ve o an, dibi gördüğümü hissettim. Suyun daha da boğucu olduğu, nehrin kıyıdan uzak kısımları, bedenime güçlü bir çekim kuvveti uygularken, her şeye rağmen sakin kalmayı başardım. Oysa içim, şu nehrin içinde bulunmama rağmen, yangın yeriydi. O yangın, ne olursa olsun sönmeyecek, günbegün beni biraz daha tüketecek gibi.
Acı, benliğimde, içime derin bir nefes çekme isteği doğurduğunda, ilk kez kaybettim.
Yıldız tozlarının yarısı suya karışmış ve her bir uzvum korkuyla bocalamıştı.
Lütfen nefes alıyor ol.
Henüz tükenmeyen umut, her bir hücremi mücadele etmeye devam etmeleri için zorlarken, nehrin, az önce, sözlerimle onu yaraladığım çardağın tam dibinde olduğunu tahmin ettiğim kısmına doğru yüzdüm ve dikkatle etrafı gözetledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOZ VE KÖZ +18
RomanceDudakları bir boşlukta dudaklarımla birleştiğinde, bedenimi yükseltip ona tıpkı onun gibi karşılık verdim. Öpüşmek güzeldi, unutturuyordu bir şeyleri. Tutuşmuş dudaklarımızın kör bağını çözen o olduğunda, geri çekilip yeniden, karanlığın ortasında ı...