Sonra çıktım şirketten. Babama veda etmeden gitmeyecektim tabiki. Adımlarımı hızlandırarak mezarlığın yolunu tuttum. Çok geçmeden de varmıştım. Babamın mezarına ilerledim.
"Ben geldim babam," dedim ve oturdum ayak ucuna.
Oturduktan sonra mezarlığa göz attım. Mezarları tek tek inceledim ve ardından babama döndüm.
"Hatırlıyor musun nasıl korkardım mezarlıktan, tek girenlere hayranlıkla bakardım, çocukluk aklı işte. Şimdi anladım. İnsan sevdiklerini toprağa verdikçe korkmazmış mezarlıktan, özledikçe de gelirmiş böyle. Artık küçük kızın korkmuyor baba."
Duraksadım ve yüzümdeki gülüş yavaş yavaş silindi. İsminin yazılı olduğu mezar taşına baktım öylece.
"Dede oluyorsun," dedim burukça gülümserken.
Hadi yine 4 yaşına kadar uzak kalacaktı bizimkilerden, dedesini hiç tanıma şansı olmayacaktı evladımın. Sadece resimlerinden tanıyabilecekti.
"Yarın gidiyorum İsviçre'ye, 5 yıl sonra döneceğim. Yine en çok seni özleyeceğim. Ben gelince yine sıkı sıkı sarılma şansım olsaydı keşke. Sarıldığımda burnuma gelen toprak kokusu değil, senin aşık olduğum kokun olsaydı keşke."
Gözlerimden çeşme gibi akıyordu yine yaşlar. İçimdeki o tarifsiz sızı ne yapsam geçmiyordu. Buradaydı ama sarılamıyordum, buradaydı ama görüp öpemiyordum. Her şey yerini buluyordu bir tek toprak aldığını geri vermiyordu işte böyle.
Bu sefer uzun uzun konuşmadım. Başımı toprağına dayayıp elimle toprağını sevdim. Yaşlarım toprağını ıslatırken umursamadım. İsminin yazılı olduğu mezar taşına bakıp durdum. Babamın güven dolu kollarındaymışım gibi hissetmeye çalıştım. Ama bana babamın sevgisini bile çok görenler yüzünden olmuyordu. İçim cayır cayır yanarken bir çıkış yolu aramak çok zor oluyordu. Çünkü ben artık yorulmuştum. Vazgeçmiş, yenilmiştim ben. Bitmiştim. Yılmıştım.
Gözyaşlarım hakimiyetimi kaybetmiş gibi akıp dururken ne kadar öyle kaldım bilmiyorum ama uzunca süre olduğunu biliyordum. Babamın yanında uzunca süre kaldıktan sonra onun için dua edip ayrıldım mezarlıktan. Sonra Tuncay abinin holdinge doğru ilerledim. Biraz sonra vardığımda onun da şirketten çıkmak üzere olduğunu gördüm.
"Kızım," dedi beni gördüğünde.
"Ben senin kızın değilim."
Fısıltı gibi çıkan sesim ona ulaşmıştı ve yüzünü acı içinde yere eğmişti. İçimden bir ses onun suçsuz olduğunu, diğer ses ise ne Erdem'den ne de Savaş'tan farksız olduğunu söylüyordu.
"Seni uyarmaya geldim sadece. Ben burada yokken ne anneme ne ablama ne de kardeşlerimden birine yaklaşmayacaksın Tuncay Bakır."
"Nereye gidiyorsun?" dedi merhametle.
"Yurt dışına," dedim az önceye nazaran daha sakin kalarak.
"Peki güzel kızım, nasıl istersen. Ama yardıma ihtiyaçları olduğunda yine ilk ben biteceğim yanlarında."
"Ailemin kimseye ihtiyacı yok, hele babamın katillerine hiç."
"Anlıyorum seni de. Ama sakın unutma, geceleri yastığa başımı koyunca neler yaşıyorum bilemezsin. Ben hayattaki en sadık dostumu korumak için elimden gelen her şeyi yaptım ama son olana gücüm yetmedi."
Benim gibi gözünden yaşlar akmaya başlamıştı. Uzun süre gözlerine bakıp başımı yere eğdim. Sanki bir cevap bulabilecekmişim gibi kendime kendime düşündüm. Ne yapmak bana babamı getirirdi?
Hiçbir şey diyemedim. Daha fazla da durmak istemedim orada. Gittiğimi gören Tuncay arkamdan seslendi.
"Güçlü babasının güçlü kızı," duraksadı ve devam etti, "kendine iyi bak."
Yüzümü son kez Tuncay'a dönüp baktım. Acı çektiğini gizlemiyordu, olduğu gibiydi.
"Sen de," deyiverdim ama sesim yine fısıltı gibi çıkmıştı.
Ardından uzaklaştım oradan. Her zamanki gölün kenarındaki banklardan birinde buldum kendimi. Tuncay'ı da uyarmak istemiştim çünkü annemler o konuyla ilgili bir şey bilmiyordu. Tuncay bunu bilerek onlara yakın olmasın diye böyle bir şey yapmıştım. Ama içim onun da suçsuz olduğunu söyleyip duruyordu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNTİKAM 1: Karanlık Oyun
ChickLit"Benim intikamım seni vicdanınla baş başa bırakmak oldu!" Canını yakan geçmişin hesabını sormak için türlü acımasız oyunlar hazırlayan Erdem, amacına ulaşmaya başlamıştır ve herkesi imkansıza sürüklemiştir. Aşık olduğu adamın,babasının katili olduğu...