XXIV.Bölüm

830 54 8
                                    

Onları sürekli karşı karşıya getiren, ikisini aynı yerden defalarca sınayan, yaralayan, yakan öfkeleri bu gece yeniden patlamaya hazırlanmış piminin çekilmesini beklerken odadan yükselen feryat kılıçlarını çekmiş bu iki adamı oldukları yere çivilemişti. Ardından hareketlenen koridoru, odaya girip çıkan sağlıkçı trafiğini bir süre izledikten sonra Ali Rahmet ile Kenan'da içeri girdi. Hünkar bir köşeye sinmiş bakışlarını Demir'in yattığı yatağa sabitlemiş öylece duruyordu. Sanki az evvel tüm Çukurova'yı ayağa kaldıran çığlığın sahibi değilmişçesine sessizdi. Etrafında olup bitenlerden çok uzakta, tepkisizce oğluna bakıyordu. Saniyeler içinde yitirdiği oğluna... Bir an içinde olup bitmişti her şey. Hünkar'ın gözünün önünde olup bitmişti.. Oğlunun titreyen vücuduna, nefesinin kesildiği o ana hepsine şahit olmuştu Hünkar. Doktorların uğraşlarını izliyordu şimdi bir camın arkasından. Tarifsiz bir acı çoktan yerleşmişti yüreğine yavaş yavaş, derinden çürütmeye başlamıştı bile içini.. Bulunduğu mekan sanki bir hayalmiş gibi buğulanmaya başlamıştı. İçinde tuhaf bir sevinç hissetti.. bir an.. sanmıştı ki aslında giden kendisiydi.. Sanki ruhunu kaybeden, bilinmeze giden kendisiydi.. sanki oğluna verdiği can bir kez daha ondan istenilecek ve bir kez daha verilecekti.. ama olmadı.. o ses.. acısıyla alay ediyormuşçasına gittikçe yükselen o mekanik ses.. gitmesine izin vermeyen o lanet ses kulaklarında çınlıyordu. ''Sussun'' dedi usulca. Kendinin bile duyamayacağı bir sesle söylemişti bunu. Ali Rahmet yanına yaklaştı. Bir şeyler söylüyordu ama Hünkar koskoca dünyada yalnızca kendisini duyuyordu. Kendisini ve o mekanik sesi.. Sanki yıllar gibi geçiyordu zaman, geçiyordu ve o ses kulaklarından çıkmıyordu. Sussun diye tekrarlamaya başladı. Her defasında daha da yüklesen sesi makineyi bastırmaya çalışıyordu adeta. Hareketleri hızlanmaya başladı. Bulunduğu anın farkına varıyordu yavaş yavaş. Yükselen sesiyle senkronize şekilde şiddetleniyordu  hareketleri. Etrafındakilerin onu saran, durdurmaya çalışan kollarını iterek doktorların doluştuğu odaya girdi. Sesi bütün Çukurova'yı bastıracak kadar yüksek çıkıyordu. ''Susturun artık! Dayanamıyorum!'' serzenişleri eşliğinde doktorları ittirmeye, oğluna dokunan herkes düşmanmış gibi canından kopan yavrusunu korumaya çalışıyordu. Doktorların nafile çabalarının farkındaydı. Oğlu daha fazla huzursuz olsun istemiyordu. Sanki Demir ilk doğduğu ana geri dönmüş annesine muhtaç o çaresiz bebekmiş gibi geliyordu gözüne. Doktorlar müdahaleye devam edebiliriz diye kendilerini kurtarmak adına bahaneler sıralıyor Hünkar hiçbirine fırsat vermiyordu. Hala kulağında olan ses iyice sinirini bozuyor daha saldırgan yapıyordu onu. ''Yeter!'' diye bağırarak makinanın fişini çekti. Nihayet susturduğu sesin ona huzur getireceğini sanmıştı ama elinde ki fişe bakınca yalnızca makinayı değil oğlunu da susturduğunu anladı. Ellerinden kayan fişle birlikte titreyerek yere yığıldı..
"Derler ki insan sevdiği birini kaybedince acıdan kalbinde kırk tane mum yanarmış. Her gün bu mumlardan biri söner ve tamamen yok olurmuş. Her gün, birer birer. Her sönen mumla o kişinin acısı biraz daha azalırmış. Her gün, biraz daha. Kırkıncı güne gelince geriye tek bir mum kalırmış. Ve o mum, o kişi ölünceye kadar kalbinde yanmaya devam edermiş. Asla unutmazmış insan sevdiğini ama asla da o ilk anki kadar acıtmazmış canını. O kalan tek mum, o kişinin hatıralarıyla nefes alırmış.”
Gözyaşları ile suladığı topraktan kaldırdı yüzünü Hünkar. Kırk mumu  düşündü, hikayesini.. "Zaman geçiyor da sen geçmiyorsun oğlum.." Kırk gün önce evladı ile gömdüğü yüreği hala atıyordu.. Hünkar nefessiz kalsın, toprağın altında solsun istersen ona inat atıyordu. Yaşarken ölmekti yaşadığı anlıyordu ama geçiremiyordu. Herkesten uzaklaşmıştı, gözünü açtığı her gün oğluna ihanet ediyor gibi hissediyordu. Içinde kaybolduğu karanlık onu her geçen gün daha derine çekiyordu. Ali Rahmet her zamankinden çok yanındaydı Hünkar'ın ancak farkındaydı varlığı yokluğu demekti karısı için.. Her gün gözlerinde biraz daha solan ışığı fark etmek, aralarında ki duvarlara çarpmak ona da acı veriyordu. Kırk gündür olduğu gibi yine Hünkar'ı mezar başında bulmuş yanına gidip acısına ortak olmayı başarısız olacağını bilerek yeniden deneyecekti.
Ali Rahmet: Bu acının adı yok biliyorum.. konuşmanın sonu gelmeyecek yarım kaldın biliyorum.. ama ben varım gel birlikte saralım yaranı.
Hünkar orada değilmiş gibi tepkisiz toprağı sevmeye devam ederken Ali Rahmet şefkatle saçlarından sevdi Hünkar'ın. Eli soğuk tenine değince gitme vakti olduğunu anladı. Omuzlarından kaldırıp onu dinlemediğini bildiği, bir türlü ulaşamadığı karısına, karısından geriye kalan gölgeye gitmeleri gerektiğini anlatarak mezarlıktan çıkardı.
Hünkar arabada başındaki siyah örtüyü çıkarırken Ali Rahmet ona üst üste sorular soruyor Hünkar'ı memnun edebilmek için yaptığı plânların hiçbirine tek bir müsbet cevap bile alamıyordu. Ali Rahmet'in konağın yolundan sapıp başka yola girmesiyle Hünkar başını çevirerek "Nereye?" diye sordu.
Ali Rahmet:Evimize Yaman Hanım. O konakta kalıp kendi kendine eziyet etmene artık ne yüreğim dayanıyor ne de vicdanım! Geleceksin değil mi?
Hünkar:Sen kararını çoktan vermişsin zaten niye bana soruyorsun?
Ali Rahmet:Ne düşündüğünü ne hissettiğini ne istediğini artık söyle diye ! Ağzından çıkacak tek bir söze bakıyoruz haftalardır hepimiz !
Hünkar:Benim fikrimin senin için bir kıymeti olsa ben nereye diye sorana dek söylerdin zaten Ali Rahmet! Ama madem ne düşündüğümü merak ediyorsun ben seninle konağa falan gelmiyorum !
Ali Rahmet sinirini bastırmak için derin bir nefes alarak devam etti:Bundan sonra böyle mi yaşayacaksın?
Hünkar:Ne yapayım? Demir hiç doğmamış, var olmamış gibi unutayım mı?
Ali Rahmet:Ben sana evladını unut demiyorum Yaman Hanım sen evladını hatırlayacağım diye kendini unutuyorsun ! Yaşadığını nefes aldığını unutuyorsun ! Bak bana ben de evlatlarımı kaybettim Hünkar! Ama yaşamanın bir yolunu buldum sen de bulacaksın!
Yola bakmaya devam ederken Hünkar'ın kucağında duran eline uzanıp tuttu:İkimiz beraber bulacağız bu yolu.
Hünkar'ın elini çekmesiyle Ali Rahmet bir yola bir Hünkar'a bakarak konuşmayı sürdürdü:Neden aramıza böyle duvar örüyorsun?
Hünkar:İstemiyorum çünkü hiçbirinizi! Herkes ahlayıp vahlıyor bu kadın bundan sonra ne yapacak diye. Şirketteki hisselerin ne olacağı, benim Yamanlar konağını Kenanlar'a bırakıp bırakmayacağım konuşulup duruyor. Sen bile acıyarak bakıyorsun bana!
Ali Rahmet:Ben sana acıyarak bakmıyorum Yaman Hanım. Sana bir şey olacak diye aklım çıkıyor sen benim karımsın.
Hünkar:Malesef öyleyim...
Ali Rahmet ani bir frenle durup gözlerini Hünkar'ın gözlerine dikti:Sen ne dediğinin farkında mısın ?
Hünkar:Tabiki farkındayım. Karın olmam söylediğin her şeye uyacağım, susup oturacağım anlamına gelmiyor Ali Rahmet! Ben Rana değilim!
Ali Rahmet:Sen istiyorsun ki kavga edelim, ben kararımdan cayayım! Ama yok öyle yağma Yaman Hanım !
Hünkar:Ali Rahmet! İstemiyorum dedim ! Daha fazla ısrar etme ! Şimdi rica ediyorum evime götür beni.
Hünkar'ın isteğiyle Ali Rahmet Yamanlar konağına geldiklerinde ikisi beraber içeriye geçtiler. Kenan ve Suzan içeride oturmuş hararetli hararetli konuşurken Hünkar'ın gelişiyle susup gülümseyerek onu selamladılar.
Hünkar:Annem nerede?
Suzan:Fadik odasına götürdü.
Hünkar:Ben anneme bakayım o zaman.
Hünkar kapıdan çıkacakken Suzan telaşla ayağa kalkıp masanın üzerindeki zarfı Hünkar'a uzattı:Bu sana geldi.
Hünkar yüzünü ekşiterek uzatılan zarfı açmış birkaç satır dahi okumamıştı ki gördüğü el yazısıyla tekrar zarfın üzerine, kâğıdın arkasına bakmaya başladı. Suzan:Kimdenmiş?
Hünkar hiçbir şey demeden mektubu okuduktan sonra koştura koştura çalışma odasına çıkınca diğerleri de Hünkar'ın arkasından yukarı kata çıkmışlardı.
Hünkar çekmeceleri karıştırırken sonunda yıllar önce Adnan'ın el yazısıyla yazılmış eski bir kağıt parçasını bulduğunda iki mektubu yan yana getirdi.
Suzan:Söylesene kimdenmiş!
Hünkar bakışlarını mektuptan kaldırmadan az önce de teyit ettiği bilgiyi hepsine duyurdu:Adnan'dan...
Kenan:Ne! Delirdin herhalde sen !
Kenan Hünkar'ın elindeki mektubu almak için hamle yaptığında Hünkar iki mektubu da arkasına saklayarak ayağa kalktı:İkisi de yıllar evvel Demir'e yazdığı mektuplar.
Suzan:Yüreğime iniyordu öyle desene canım!
Ali Rahmet:Esas mesele Demir'e yazdığı mektubun neden şimdi Yaman Hanım'a geldiği. Demir'le Adnan'ı alakadar eden bir mektubun başka yerde işi ne ?
Kenan:Fekeli haklı! Üzerinde adres falan yok mu kim göndermiş bunu ?
Hünkar kaşını havaya kaldırarak zarfta sadece posta pulu yapıştırılmış yüzü gösterdi:O kadın varken adrese ne lüzum var ?
Kenan:Nereden belli Sevda Hanım'ın yolladığı?
Suzan:Hanım deme şu kadına!
Hünkar:Demir de görüşüyormuş onunla...Adnan'ın görüştüğü zaten hepimizin malumu. İkisinden birinin mektupları ona emanet etmiş olması muhtemel. Bu yolladığı mektup da devamındakilerin habercisi!
Suzan:Aman bırak şu kadını Allah aşkına! Madem mektupları sana vermek niyetindeydi niye bunca yıl bekledi ?
Ali Rahmet:Ne yazmış Adnan Demir'e?
Hünkar:Bir babanın oğluna yazacağı türden şeyler başka ne yazabilir?
Ali Rahmet:O mektupta başka şeyler yazıyor Hünkar ama sen bize söylemiyorsun !
Kenan:Demir Berlin'deyken Adnan böyle sürekli mektup yazıp dururdu hususi bir şey yazmıyordur.
Hünkar onları konuşurken bırakıp üzerini değiştirmek için çalışma odasından çıktığında Suzan Ali Rahmet'le Kenan'ın Hünkar'a mani olmak için yaptıkları planı böldü:Demir'in tek bir hatırası bile başka yerde kalsın istemediği için bu telaşı. Bırakalım hıncını Sevda'dan çıkarmak istiyorsa çıkarsın bu sayede haftalar sonra ilk defa kendisi gibi davranıyor.
Ali Rahmet ve Kenan Suzan'ın sözlerine hak verdiklerinden sessizce Hünkar'ın arabasının konaktan çıkışını izlemişlerdi. Hünkarsa Sevda'ya ulaşana dek aynı satırları okumaya devam edip durmuştu kulağında çınlayan Adnan'ın sesiyle.
Diğer mektuplarında olduğu gibi bu kez Demir'e oğlum demiyordu Adnan seslenirken. Evladım diyordu...Bir noktaya dek Demir'i ne çok sevdiğinden bahsediyor ona iyi babalık edemediği için af diliyordu. Sonrasında iyi babalık edememiş olmasının sebebine değiniyor, Demir'in gerçek oğlu olmadığını, bunu bilerek ona babalık etmeye çalışmanın ne denli zor olduğunu anlatıyordu. Hünkar seni kendi oğlu bildi ama ben bir başkasının çocuğunu sahiplenemedim diyordu...
Hünkar mektubu katlayıp çantasına koyarken kafasının içinde de dilinde de aynı sözler dönüp duruyordu. "Bir başkasının çocuğu..."
------
Günaydın,tünaydın, iyi akşamlar günün hangi saatinde hikayeyi okuyorsanız hepinize merhabalar❤ Şimdiden hepinize de iyi bayramlarBölümle ilgili görüşlerinizi lütfen yorumlarda belirtmeyi unutmayın iyi okumalar 🥳

Zümrüd-ü AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin