sinan doğası gereği endişeli biriydi. en küçük ayrıntıyı bile kafasına takıp büyük resmi kaçırabiliyordu. osman ile birlikte olduğunda ise bu değişiyordu. onu normalde geren ayrıntılar osman ile beraberken güzel inceliklere dönüşüyordu, ayrıntılarda kaybolmak ona ilk defa zevk veriyordu, en azından çoğu zaman. sevdiği adamın bütün hareketleri üzerinde düşünülmüş gibiydi. dokunuşları, onu öperken saçlarını kavrayan eller, ince, narin, sanki onu incitmekten korkar gibi. bakışları, gözleri her buluştuğunda onu heyacanlandıran o bakışları.
okuldan çıkmış, sinan'ın evine doğru ilerliyorlardı. diğerleriyle birlikte okuldan çıkmışlardı ama gidecekleri yollar farklı olduğu içi ayrılmışlardı. kerem ikisinin aynı yöne gitmesini garipsese de eda'nın kolundan çekiştirmesiyle sorgulaması kısa sürmüştü. yan yana giderlerken parmaklarının temasıyla sinan irkilip elini uzaklaştırdı. osman'a kıyasla bu konuda fazla gergindi, dışarıda oldukları zaman normalde olduğundan daha çok diken üstünde gibiydi. belki paranoyaklık yapıyordu ama kendisi için yapmıyordu bunu, osman'ın zarar görmesini istemiyordu sadece.
sinan'ın irkilmesiyle osman sorgulayıcı bakışlarını ona yöneltti, sinan ise bakışlarını kaçırmakla yetindi. eve az kalmıştı, sessizce yürümeye devam ettiler. eve girdiklerinde sinan salona yönelip kendini koltuğa bıraktı, günün yorgunluğunu taşıyan omuzları çöktü ve kafasını koltuğun başına yaslayarak boynunu açığa çıkardı. osman peşi sıra salona girip sinan'ın yanına çöktü. uzun süren sessizliğin arasından osman konuştu, ''sinan.'' koltuğa yasladığı başını osman'a çevirince devam etti, ''bir şey mi oldu?''
sinan sıkıntılı bir nefes bıraktı ve yüzünü ovuşturdu, ''yorgunum.'' dedi boğuk çıkan sesiyle. başını osman'ın omzuna yasladı ve gözlerini kapattı. osman endişeyle bakışlarını sinan'ın yüzünde dolaştırdı. biraz öyle kaldıktan sonra omzunu çekip karşı karşıya gelecek şekilde oturmalarını sağladı ve elleriyle karşısındaki çocuğun yüzünü nazikçe kavrayıp kendine bakmasını sağladı. sinan koltuğa eğik başını usulca osman'ın yüz hizasına çıkardı.
''konuş benimle sinan, kapama kendini.'' dedi baş parmağını yanağında gezdirirken.
sinan bakışlarını ellerine çevirip söyleyeceklerini toparlamaya çalıştı. ''dışarıda olduğumuz zaman geriliyorum. en küçük temasınla bile ya biri gördüyse diye endişeleniyorum, kendimi geri çekiyorum ve bunu yaparken seni kırmış olma ihtimalim yüzünden kendimi bok gibi hissediyorum ama yemin ederim sana zarar gelmesin diye yapıyorum bunu.'' yutkunarak boğazındaki yumrunun geçmesini bekledi ve devam etti, ''bundan daha iyisini, mutlu olabileceğin biriyle olmayı hak e-.'' cümlesini tamamlamasına izin vermeden osman dudaklarıyla lafını kesti.
geri çekildikten sonra sinan'ın konuşmasına izin vermeden konuşmaya başladı, ''kendimi aylar sonra ilk defa bu kadar mutlu hissediyorum sanki eksik bir parçam tamamlanmış gibiyim. senden başka biriyle olmazdı sinan, mutlu olmazdım. yanımdaki bir kız olsaydı ve onunla istediğim gibi dolaşabilsem seninleyken olduğu gibi hissetirmezdi. eğer birbirimizi rahatça sevebilmek için kapalı duvarların ardında olmamız gerekiyorsa beklerim, o kişi sen olduğun sürece hep beklerim.''
sinan, bakışlarını osman'ın yüzünde gezdirip yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve dudaklarını birleştirdi, dilini ağzının içine kaydırıp öpücüğü derinleştirdi. osman da aynı açlıkla karşılık verdi. sinan'ın bedeninin üzerine giderek sırtının koltukla birleşmesini sağladı. sinan, ellerini osman'ın saçlarına attı.
osman, dudaklarını ayırıp teması kesmeden, önce çenesine sonraysa boynuna öpücüklerini yöneltti. boynunda oyalanan dudaklar yüzünden sinan delirecek gibi hissediyordu. hissettiği zevkle karışık acıyla ağzından çıkan inlemeyi bastıramadı. boynunda kıvrılan dudakları hissedebiliyordu, bunun karşılığında elleri arasında asılı duran saçları çekti ve karşılığında osman'dan gelen hafif inlemeyle zafer kazanmışcasına sırıttı. osman, kafasını boynundan kaldırıp bakışlarını sinan'a çevirdi ve ellerini tişörtünün eteklerine indirip tişörtü çıkarttı ve altında yatan çocuğu üstü çıplak halde bıraktı. kendi tişörtünü de çıkardıktan sonra dudaklarıyla işine geri döndü.
osman boynunda oyalanırken sinan, bacak arasında hissettiği sertlikle inledi. osman da bu temasla sinan'ın boynuna doğru boğukça inledi. altında gergince kasılan bedenle başını kaldırıp sinan'a baktı. ''hazır hissetmiyorsan devam etmek zorunda değiliz.'' anlayışla bakan gözlere karşılık sinan bakışlarını mahçup olmuş halde kaçırdı, ''yine de burada kalır mısın?'' diye sordu.
osman'ın kafasını onaylarcasına sallamasıyla sinan'ın yüzünde bir tebessüm oluştu. osman, koltukta yatan bedeninin yanına yerleşti ve yan dönerek yüzünün yandan görünümünü inceledi. çok güzeldi, her şeyiyle çok güzeldi ve nefesini kesiyordu. hafif aralanmış dudakları, kirpiklerinin kıvrımı, hafiften çıkmaya başlayan sakalları; her bir parçasını ezberlemişti. sinan, gözleri kapalı olduğu için osman'ın onu izlediğinin farkında değildi. düzenli gelmeye başlayan nefes sesleriyle, sinan'ın uyuduğunu anladı ve bir süre daha onu izledi. pencereden gelen hafif esintiyle koltuğun başındaki battaniyeyi almak için doğrulduğu sırada bileğini kavrayan elle durdu ve sinan'a baktı, ''gitmeyeceksin değil mi?'' diye sordu uykulu sesiyle. osman, sinan'ın önüne düşen saçı geriye ittirdi, ''gitmeyeceğim.'' dedi ve tebessüm etti. dönüp battaniyeyi aldı ve sinan onu uykulu gözleriyle izlerken üzerlerini örttü.
yanına geri yatmasıyla, sinan gözlerini kapatıp uykusuna geri döndü. osman, yanında masumca uyuyan çocuğun terk edilme korkusu içinde olmasının adil olmadığını düşündü, hak etmiyordu bunu ve elinden gelse onda bu korkuyu yaratan ailesiyle tartışırdı. sinan'ı her şeyden korumak istiyordu.
gözlerine mutsuzluğun, umutsuzluğun lekeleri çökmesin, hep mutlu olsun onu tamamlayan çocuğu hiç kaybetmesin istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
weakness & love • sinman
Fanfictionsen daha ateşsin, bense böyle kül. bizi dağıtıp savuracak.