"Çünkü burda, senin evinde kalıyorum Çömez."
Şans.
Sözlükte, talih anlamına gelen, hayatı sürekli olumlu ve mutlu bir yönde giden insanlarda kullanılan bir sözcük.
Herkesin istediği bir sözcük.
Peki ben, 'herkes' öznesine dâhil miydim? Hayır. Dâhil değilim. Şu son iki ayda o kadar çok şey yaşamıştım ki, şans kelimesini kendime yakıştıramıyordum.
Kendimi bu dünyadan ve insanlardan soyutlayıp huzura kavuşmak isterken birden karşıma O çıkıyordu. Yine sert yüz hatlarıyla ve her dâim kanımı donduracak olan tehlikeli ifadesiyle bana zarar veriyordu. Bunun için şans kesinlikle bana göre değildi.
Ben ondan kaçtıkça, yaşadıklarımı unutmaya çalıştıkça bana daha da yaklaşıyordu. Bu yanlıştı. Hem de çok.
Yarım saattir çatalıma batırmaya çalıştığım, fakat bir türlü başaramadığım bezelyeye gözlerimi kısarak baktım. Ardından çatalı masaya bırakıp tek hamlede bezelyeyi elime alarak ağzıma attım. Kaan bana baygın bakışlarını yolladı. Ne olduğunu anlamak için hafif kaşlarımı çatıp kafamı sağa-sola salladım. Bu hareketimi bekliyormuş gibi hemen konuştu. "Saatlerdir tabağınla oynadın Deniz. Ve yediğin tek şey bir bezelye tanesi."
Nezihe Teyze ve Ekrem Amca kafalarını kaldırarak bana baktılar. "Kızım, yesene yemeğinden." Nezihe Teyze'ye yorgun gözlerimle baktım. "Aç değilim. Ben eve gitsem iyi olacak. Afiyet olsun." Birşey demelerine izin vermeden ayaklandım. Ekrem Amca peşimden gelip beni kapıya geçirdi. Birşey söyleyeceğini bakışlarından anladım. "Deniz. Bak kızım sen bana annenle babanın emanetisin. Kendini ihmal etme. Ailen sana güvenerek buralara seni yolladı. Daha iyi olabilmen ve derslerine yoğunlaşabilmen için. Başta kendin olmak üzere kimseyi üzecek birşey yapma kızım."
Ekrem Amca'nın bu âni konuşmasını şaşkınlıkla dinledim. Onu hiç bu kadar ciddi görmemiştim. Hafif başımı sallayarak cevap verdim. "Merak etme Ekrem Amca. Sadece çok yorgunum. Yalnız başıma geçirdiğim ilk günüm olduğu için tuhaf hissettim o kadar." Bana büyük bir şefkatle sarılıp sırtımı sıvazladı. "Yalnız değilsin ki kızım. Biz varız burda. Hem belki bakarsın birgün parka gider bulutların üstüne sallarım seni." Ondan ayrılıp neşeyle yüzüne baktım. Unutmamış mıydı? "Olur." Güldü. "Hadi bakalım. Git evine dinlen. Seni böyle yorgun görmek beni huzursuz ediyor. Bu hafta bizimkiler seni rahatsız etmezler. Cumartesi gider, okul için alışveriş yaparız."
Bana iyi gelen tek şey belki de bu güzel insanlardı. Onlara sahip olduğum için mutluydum. "Teşekkürler Ekrem Amca. Ben gideyim artık iyi akşamlar." Bana gülümseyip kapıyı yavaşça kapattı.
Suratımdaki gülümsememi silip somurtkan halimi takındım. Ardından yönümü değiştirerek eve doğru yol aldım. Onun olduğu bir eve gitmek istemiyordum. Yerimde durdum. Gözlerimi kapatıp nefesimi dışarı üfledim. Gözlerimi açıp adımlarıma devam ettim. Fakat kulağıma gelen dalgaların sesi tekrar yerimde durmamı sağlamıştı. Siteye oldukça yakın olan sahile baktım. O kadar güzel duruyordu ki.
Adımlarımı sitenin çıkışına yönelttim. Özgür olduğum tek yer orasıydı. Özgür hissetmem gerekiyordu. İhtiyacım olan tek şey bu.
Saniyeler sonra sahildeydim. Ayakkabılarımı çıkarıp kumun parmaklarımın arasına girişini izledim. Kıkırdadım. Bu hissi seviyordum.
Buradaki sahilde şenzlonglar olmadığı için, minderler de yerleştirilmemişti. Bu şeyi fazla dert etmedim. Denizi rahatlıkla görebileceğim bir yere gelip bağdaş kurarak oturdum. Denizin o huzur verici kokusunu içime çektim.