Üç gündür olduğu gibi Elizabeth o sabah da yatağında yalnız uyandı. Arthur ve Brenna'nın yeni evlerine gidişlerinin ardından kalede hayat normal düzeninde ilerliyor gibi görünüyordu. Ancak Elizabeth Jamie ile yemek yemiyor hatta onunla ya da kaleyle ilgili hiçbir sorumluluğunu yerine getirmiyordu. Aslında zaten pek iştahı olduğunu söyleyemezdi. Yaşananlar sinirlerini yıprattığı gibi bedenini de yorgun düşürmüştü. Tabii bir de ondan sakladığı, emin olmadan paylaşmak niyetinde olmadığı bir gerçek vardı. Elizabeth'in bu ay kanaması olmamıştı. Yani Jamie'nin düşündüğünden çok daha yüksek bir ihtimalle çocuğunu taşıyor olabilirdi ve bu gerçeği mümkün olduğunca ona söylemeyi düşünmüyordu. Karşısına çıkmaya, yüzüne bakıp özür dilemeye bile çalışmayan bir adama böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirdi ki?
Jamie, her şeyi berbat ettiğinin farkındaydı. Elizabeth'in sınırlarını zorlayarak onu belki de dönüşü olmayacak derecede incitmişti. Bugüne dek ona olan aşkını dile getirme gereği duymamıştı. Çünkü davranışlarının hislerini yeterince ortaya koyduğunu sanmıştı. Üstelik bu Jamie'nin alışık olmadığı, kimseden görmediği bir şeydi. Aşk sözleri fısıldamak onun olduğu adamla bağdaşmayan bir şeydi. Hatta atalarından herhangi birinin kadınına, onun Elizabeth'e verdiği imtiyazların çok daha azını bile vermediğinden emindi. Galiba bu yüzden aralarındaki bağın gücü, tutkularının yoğunluğu ve ona olan hislerinin bu denli fazla oluşu Jamie'ye yanlış gelmişti. Fakat şimdi karısının tüm düşüncelerden daha kıymetli olduğunu görebiliyordu. Elizabeth, Jamie'nin ona olan hislerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak ona istediğini yaptırmak bir yana, kocasının sevgisini bile hissedemeyecek kadar yalnızlaşmıştı ve bunun suçlusu Jamie idi. Ayrıca Elizabeth'in ona söylediği yalanı ilk öğrendiğinde bunun sebeplerinden çok karısının ondan bu denli önemli bir şeyi saklamış olduğu gerçeğini düşünerek kırılmış, öfkelenmişti. Ama şimdi mantıklı düşündüğünde Elizabeth'in onunla defalarca nasıl bu konuyu konuşmaya çalışıp kıvrandığını, aslında içten içe yaşamış olduğu huzursuzluğu ve böyle bir şeyi itiraf etmenin onun için zorluğunu anlayabiliyordu.
***
Gavina, Elizabeth'in muhtemel sağlık sorununun ne olduğunun farkında bir halde yine pek bir şey yemeden geçiştirdiği kahvaltısına baktı. Jamie'nin çok yakında bu durumdan şüphelenmeye başlayacağını tahmin ediyordu. Ayrıca aralarındaki bu inatlaşmanın varacağı noktadan da endişeliydi. Bu yüzden odadaki sessizliği bozarak konuştu.
"Jamie ve sen, bu şekilde birbirinizden kaçmayı daha ne kadar sürdürmeyi düşünüyorsunuz?"
Soru Elizabeth'in zaten olmayan iştahını tamamen kaçırdı. "Bilmiyorum, sadece ona o kadar kırgınım ki Gavina. Yüzünü bile görmek istemiyorum."
"Büyükbabana gitmek ve ayrı yaşamak konusunda ciddi miydin? Jamie buna asla izin vermez."
"Aslında belki de birkaç ay sonra kendisi gönderir."
Elizabeth kocasının ona bir bebek doğurmakla ilgili söylediklerini aklından atamıyordu. Jamie nasıl bu kadar zalimce konuşabilmişti? Gavina'nın bu sözlerin altında yatan anlamı fark edemeyeceğini düşünerek konuşmuştu fakat yanılıyordu.
"Ne yani, sen doğuracaksın ve o da artık gidebilirsin mi diyecek sana? Böyle bir şeyin asla yaşanmayacağından emin olabilirsin. Esiriyken, düşmanıyken bile seni hiç bırakmadı. Şimdi karısıyken, üstelik sana olan aşkını dile getirmişken asla bırakmaz."
Bu sözler elizabeth'i içten içe rahatlattığı için genç kadın kalbinden de nefret etti. Baştan sona ona dair her şey Jamie'ye aitti ve bunu değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Fakat daha sonra Gavina'nın doğurmakla ilgili söylediklerini hatırlayarak kaşlarını çattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı)
Historical FictionOn dokuz yaşında, hayatı yalanlarla süslü, güzel, zeki ve cesur bir genç kız. Ettiği intikam yemininin esiri, etrafına korku salan, güçlü ve sevgisiz bir adam. Birbirinden tamamen farklı bu iki insanın yolu bir intikam planı sonucu kesişiyor. Yanlış...